Seçme Hikâyeler. Омер Сейфеддин
Читать онлайн книгу.Onda aranacak başlıca meziyet budur.5 Yazar vesikanın ortaya koyduğu malzemeyi önce öğrenir; sonra kendine tesir eden unsurlar arasında seçmeler ayıklamalar yapar. Daha sonra da edebî yaratmanın sihri ile6 kendi amacına hizmet etmeleri için onlara can verir.
Ömer Seyfettin, bazı hikâyelerini kaynağından aldığı gibi (“Başını Vermeyen Şehit”) aktarmıştır.7 Bazı hikâyelerinde de kaynaktaki olayı kendi isteği doğrultusunda (“Teselli”) değiştirmiştir. Ömer Seyfettin aynı hikâye için, bazen bir kaynaktan değil birkaç kaynaktan faydalanmıştır. Bazı hikâyelerinde de (bilhassa “Forsa”da hikâyenin içindeki vakalar tamamen tarihî gerçeklere uygun olmasına rağmen, kahramanların adlarının değişik olmaları, hikâyeye hayalî bir hava vermektedir. Tarihî hikâye ve roman yazan sanatçı, halk arasındaki rivayetler ile kesin vesikalara dayanmayan menkıbelerden de istifade edebilir. Ömer Seyfettin’in “Başını Vermeyen Şehit” hikâyesinde olduğu gibi. Kaldı ki bu menkıbedeki Deli Mehmet’in mezarının yeri bile bellidir8
Ömer Seyfettin, hikâyelerinin başına; atasözleri, vecizeler veya tarihten alınmış kısa cümleler yazmaktaydı. Bu, onun alışkanlık hâline getirdiği bir özelliğidir. Bu alışkanlıkla, okuyucunun ilk bakışta hikâyenin konusuna intibakını sağlama amacı gütmüş olmalı ki yazar genellikle hikâyelerinde baş tarafa yazdığı bu sözlerin doğruluğunu ispata çalışmıştır. Hikâyelerin baş tarafına alınan sözlerin bir başka faydası da hikâyelerin kaynaklarını doğru olarak tespitimize yardımcı olacak bilgileri işaret etmesidir. “Kızılelma Neresi?”9 ve “Başını Vermeyen Şehit” hikâyelerini buna misal olarak verebiliriz.
“Her memlekette olduğu gibi bizde de milliyet, fikir ve duyguların kuvvetlenmesi, aydın kesimin millî kültüre sahip olabilmesi için başvurulan çarelerden biri de sanatkârların millî destanlardan, halk hikâye ve masallarından faydalanarak eserler yazmalarıdır. Maziyi canlandıran bu eserler, o milletin geçmişteki hayatını yeni nesillerin gözleri önüne sermek, onların millî duygu ve kültürlerini kuvvetlendirmek, maziye bağlılıklarını ve geleceğe uzanmalarını sağlama10 bakımından şüphesiz en verimli hizmetlerden birini yerine getirmektedirler.” Bu sebepledir ki milli edebiyatın öteki yazarları (Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Ahmet Hikmet Müftüoğlu) gibi Ömer Seyfettin de millî destan devrine yabancı kalmamış; Türk destan ve menkıbelerinden faydalanarak “Ergenekon’dan Çıkış”, “Kırk Kız”, “Köroğlu Kimdi” ve “Altun Destan” başlıklı şiirlerini yazmıştır. Ömer Seyfettin’in millî destanlarımızdan aldığı ilhamları tarihî hikâyelerini yazarken de malzeme olarak kullandığını görürüz. Zaten tarihî hikâyelerin destan özelliği taşıdığını “Kaç Yerinden?” hikâyesinin girişinde Ömer Seyfettin’in kendisi de açıkça belirtiyor11.
“O ne? Yazdığın roman mı?”
“Değil.”
“Ya ne?”
“Birkaç destan.”
“Harbe dair mi?”
“Eski kahramanların hayatına dair.”
Ömer Seyfettin, millî destanlarımızın yanı sıra 1918 yılında “İlya-da”, 1919 yılında da “Kalevela” tercümelerine başlar. Bu tercümeler ile uğraştığı yıllarda yazdığı hikâyelerin çoğu tarihî hikâyelerdir. Bu bakımdan Ömer Seyfettin’in tarihî hikâyelerinde yabancıların destanlarının da tesirleri olmuştur. Bu tesiri “Teke Tek” hikâyesinde en bariz şekilde görmek mümkündür.
Birçok yazarımız eserlerinde masal ve destan unsurlarını kullanmıştır. Ancak bu unsurların, yazarlarımızın eserlerinde farklı şekillerde kullanıldıklarına şahit olmaktayız. O hâlde, bu konuda bizim yapacağımız, bulduğumuz bu unsurların yazarlarımız tarafından hangi fonksiyonlar içinde kullanıldığını da araştırmaktır. Ömer Seyfettin, bu motifleri genellikle alışılmış fonksiyonlarıyla kullanmıştır. Bunun en belirgin örneğini de “rüya” motifinin kullanılışında görüyoruz.
Ömer Seyfettin hikâyelerini yazarken halk edebiyatı mahsullerinden de faydalanmak istemiş; hatta arkadaşı Ali Canib’in annesine halk masalları anlattırarak bunlardan konular çıkartmaya çalışmıştır.12
Ömer Seyfettin bazı hikâyelerinin konularını bizzat kendi hayatından almıştır (“Ant”, “Falaka”, “Kaşağı”vs.). Bazen de hiç farkında olmadan hatıralarını hikâyelerinde vermiştir. Ömer Seyfettin zaman zaman kahramanların yerine geçmiş; kendi fikirlerini kahramanlarına söyletmiştir: “Pembe İncili Kaftan”daki Muhsin Çelebi’yi, “Diyet”teki Koca Ali’yi ve “Efruz Bey”de dil üzerine nutuk çeken kahramanı örnek olarak verebiliriz. Ömer Seyfettin’in kendine yöneltilen suçlamalara zaman zaman hikâyelerinde de cevap verdiğini görüyoruz. Mesela, onun, Harbiye Nazırlığının açtığı “Harp Edebiyatı Kampanyası”na katılışının para kazanmak için olduğunu söyleyenlere “Pembe İncili Kaftan” hikâyesindeki Muhsin Çelebi ağzından verdiği cevap oldukça anlamlıdır:
“Mademki bu bir fedakârlıktır ücretle olmaz. Hasbi olur. Devlete karşı ücretle yapılacak bir fedakârlık, ne olursa olsun, hakikatte şahsi bir kazançtan başka bir şey değildir. Ben maaş, mansıp ücret falan istemem. Fahri olarak bu hizmeti görürüm. Şartım budur!”
Ömer Seyfettin, çoğu hikâyesinde (“Kurbağa Duası”, “Türbe”, “Beynamaz”, “Keramet”, “Kesik Bıyık”, “Büyücü”, “Diyet”vs.). İslamiyeti yanlış yorumlayanlara çatmış; Müslüman-Türk’ü İslamiyeti doğru değerlendirmeye davet ederken de İslamiyeti yozlaştırmaya çalışanların kimler olduğuna dikkatleri çekmek istemiştir. O, yozlaştırılan müesseseleri hikâyelerinde konu ederken canlı, müşahhas bir tenkit mekanizmasını yapıcı olarak çalıştırmıştır.
Ömer Seyfettin, edebiyatın bütün türlerinde eserler vermiş; en azından vermeye çalışmıştır. Altmışın üstünde şiiri vardır.13 Tiyatro eserleri yazmış; hatta bunlar sahneye bile konmuştur. Roman yazmayı düşünmüş fakat buna ömrü vefa etmemiştir; “Efruz Bey”in bütününü bir arada değerlendirirsek bu serideki hikâyelerini roman türüne dâhil edebiliriz. Birçok dergi ve gazetede makaleleri yayımlanmıştır. Gazetelerde yayımlanan fıkralarının yanı sıra küçük fıkralar da yazdığını görüyoruz.14 “Edebiyattan Enmüzeçler” başlığı altında edebî araştırmaları (“Hamlet”, “Don Kişot vs.) da bulunan Ömer Seyfettin yabancı dillerden tercümeler de (“İlyada” ve “Kalevela” destanları) yapmıştır. Ömer Seyfettin’in eserleri yabancı edebiyatçıların dikkatini çekmiş olacak ki Almanlar, Fransızlar hatta Ruslar bile hikâyelerinden bir kısmını kendi dillerine çevirmişlerdir.
“Ben edebiyatta yalnız sanata kail olmam. Yalnız sanata kail olsam, edebiyatı pek küçük görmüş olacağım. Hâlbuki o benim nazarımda o kadar büyüktür ki…
Cehaletin, nasuti duyguların alçalttığı beşeriyet için onu bir haris addederim. Nazarımda edipler, insanlara, adiliklere karşı nefreti talim edecek mürşitlerdir…” diyen Ömer Seyfettin’in eserlerinden önemli bir kısmının çocukların dünyasına rahatlıkla girmeyi başardığını görüyoruz. Bu durum, Ömer Seyfettin’in de çocuk edebiyatçısı sayılmasını sağlamıştır. Ömer Seyfettin’in eserleri, âdeta çocuk
5
Mehmet Kaplan; “Edebiyatımızın İçinden” İst., 1978, s.304
6
Sadık K. Tural; a.g.e. “Atsız Armağanı”, s.XCV
7
“Tarihi Peçevi” cildi evvel, 15 sefer sene 1283. “Grejgal Palangası Destanı” s.355–363
8
Evliya Çelebi; “Seyahatname”, İst., 1928, Cilt:7,S. 48-49
9
Zeki Gürel; “Kızıl Elma Hikâyesi Üzerine” Divan dergisi, ‘Temmuz- Ağustos 1979 Nu; 9–10, S. 28-33
10
Ömer Seyfettin Şiirleri”, Araştıran ve Haz.; Fevziye Abdullah Tansel, Ank 1972, S. 61
11
“Ömer Seyfettin’in Bütün Hikâyeleri”, Cilt II. İst., 1974, s.61
12
Ali Canip Yöntem; a.g.e., s. 32
13
Fevziye A. Tansel; a.g.e.
14
Küçük fıkralar için bk2.; Ali Canib Yöntem, a.g.e., s.163-165