Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt. Чарльз Диккенс
Читать онлайн книгу.için oradan ayrıldı ve savcı da Mr. Phunky odaya girene kadar yine dalgınlığa gömüldü.
Neredeyse çocuk yaşta bir savcı olsa da bu yine de kocaman adamdı. Çok endişeli bir tavrı ve konuşmasında da doğal bir kusur olmaktan ziyade maddi güçlük ya da çıkar ya da bağlantılar ya da utanmazlık sebebiyle hep “başının ezildiği” hissinden doğan ürkekliğin bir sonucu gibi görünen çok rahatsız edici bir takılma vardı. Savcıdan korkuyordu ve avukata karşı da aşırı nazikti.
“Daha önce sizinle tanışma zevkine erişmemiştim, Mr. Phunky.” dedi Savcı Snubbin, kibirli bir lütufla.
Mr. Phunky başını eğdi. Kendisi savcıyı tanıma zevkine de ona fakirlere özgü bir şekilde sekiz sene artı bir çeyrek sene boyunca özenme zevkine de erişmişti.
“Bu davada benimle olduğunuzu anlıyorum?” dedi savcı.
Eğer Mr. Phunky zengin bir adam olmuş olsaydı derhâl yazmanını çağırıp ondan kendisine bu bilgiyi hatırlatmasını isterdi; eğer akıllı bir adam olsaydı, başparmağını alnında gezdirip sorumluluklarının çokluğu içinde bu göreve de girişip girişmediğini hatırlamaya çabalardı ancak ne zengin ne de akıllı olduğundan (bu açıdan her hâlükârda) kıpkırmızı kesilip başını eğdi.
“Belgeleri incelediniz mi, Mr. Phunky?” diye sordu savcı.
Burada Mr. Phunky’nin davanın bütün detaylarının unuttuğunu itiraf etmesi gerekirdi ama dava sürecinde önüne koyulan bu belgeleri okuduğu için ve Bay Savcı Snubbin’in astı olarak göreve alındığından beri geçen iki ayda yemeyip içmeyip bu konuyu düşündüğü için yine kıpkırmızı kesilip başını eğdi.
“Bu Mr. Pickwick.” dedi savcı, kalemini o beyefendinin durduğu yere doğru sallayarak.
Mr. Phunky, ilk müvekkilin asla içinde uyandırmaması gereken bir hürmetle Mr. Pickwick’in önünde eğildikten sonra başını yeniden liderine doğru çevirdi.
“Belki de Mr. Pickwick’i yanınızda götürmek ve söylemek istediklerini dinlemek istersiniz.” dedi savcı. “Önce bir danışmanlık toplantısı yapacağız elbette.” Böylece artık kendisini meşgul ettikleri imasında bulunan ve gittikçe dalgınlaşan Bay Savcı Snubbin gözlüğünü bir an için gözlerine götürdü, belli belirsiz selam verdi ve önünde duran, yüz sene önce ölmüş bir adamın kimsenin gelmediği bir yerden kimsenin gitmediği başka bir yere bağlanan bir yolu kapatmasına yönelik bitmek tükenmek bilmez davayla ilgili belgelerine döndü.
Mr. Phunky önce Mr. Pickwick ve avukatı geçmedikçe hiçbir kapıdan geçmediği için Meydan’a çıkmaları biraz zaman almıştı ve sonunda ulaştıklarındaysa ileri geri yürüyerek kararın ne olacağını tahmin etmenin zor olacağı, kimsenin bir davanın sonucunu tahmin etme gücüne sahip olmadığı, karşı tarafın Savcı Snubbin’i onlardan önce elde etmediği için çok şanslı oldukları kanısına vardıkları ve böyle durumlarda alışıldığı üzere şüpheyle avuntu içeren diğer konuları uzun konuştukları bir toplantı gerçekleştirdiler.
Sonra, Mr. Weller efendisi tarafından bir saat süren tatlı uykusundan uyandırıldı ve Lowten’a veda ederek şehre döndüler.
Otuz İkinci Bölüm
Mr. Bob Sawyer Tarafından Borough’daki KonutundaVerilen Bekârlığa Veda Partisini Basın Mensubunun Anlattığından Çok Daha Detaylı Biçimde Anlatan Bölüm
Borough’daki Lant Sokak’ta insanın ruhuna narin bir melankoli serpen bir tür sükûnet vardır. Sokakta her zaman ciddi sayıda kiralık ev olur. Üstüne üstlük burası bir ara sokaktır ve sıradanlığı insanı rahatlatacak niteliktedir. Lant Sokak’ta bir ev kelimenin tam anlamıyla birinci sınıf bir konut manasına gelmese de yine de çok tercih edilesi bir konumdaydı. Eğer bir insan kendini dünyadan soyutlamak istiyorsa -kendini şeytana uymaktan alıkoymak istiyorsa- kendini pencereden bakmaya yönelik herhangi bir arzudan uzak tutmak istiyorsa, ona kesinlikle Lant Sokak’ı öneririz.
İşte bu mutlu bucakta toplanmıştı birkaç yaka kolası ustası, birtakım usta mücellit ve İcra Mahkemesi’nin bir iki memuru, tershanede hademe olarak çalışan birkaç kişi ve bir avuç kadın paltosu terzisiyle üç beş terzi çırağı. Sakinlerin büyük bir çoğunluğu ya kendini mobilyalı dairelerin kiraya verilmesi uğraşına ya şifa verici ve canlandırıcı ütücülük mesleğine adamışlardı. Sokağın hareketsiz varoluşunun en önemli özelliklerini de yeşil panjurlar, konut ilanları, pirinç kapı tabelaları ve kapı zilleri oluştururken, önde gelen canlı örnekleri de bulaşıkçı çocuk, genç çörek satıcısı ve fırında patates satıcısı adamdır. Nüfus göçebe olup genellikle ay sonunda ve çoğunlukla da geceleri kaybolmaktadır. Bu mutlu vadide Majesteleri’nin vergileri nadiren tahsil edilir; kiralar şüphe uyandırıcıdır ve sular sık sık kesilmektedir.
Mr. Bob Sawyer’ın Mr. Pickwick’i davet ettiği akşamın erken saatlerinde, şöminenin bir yanına kendisi bir yanında da Mr. Ben Allen kurulmuştu. Misafirlerin kabulüne yönelik hazırlıklar tamamlanmış görünüyordu. Koridordaki şemsiyeler arkadaki salonun kapısının dibindeki küçük köşeye tıkıştırılmış, ev sahibesinin şapkası ve şalı tırabzandan alınmış, kapının önündeki paspasın üstünde iki çiftten fazla takunya bırakılmamış ve çok uzun bir fitili olan mutfak kandili yakılıp hoş bir biçimde merdiven penceresinin pervazına yerleştirilmişti. Mr. Bob Sawyer şarapları bizzat kendisi gidip şarap dükkânından almış, hatta olur da teslimat yanlış eve yapılır diye kendi elleriyle eve getirmişti. Panç yatak odasındaki kırmızı tencerede çoktan hazırlanmış, üstünde yeşil keçe kumaştan bir örtü olan ufak masa da iskambil oynanır diye salondan getirilmiş, evin tüm bardakları ve bu davet için birahaneden ödünç alınmış bardaklar kapının arkasındaki sahanlıkta duran tepsiye dizilmişti.
Bu düzenlemelerin memnun edici tabiatına rağmen ateşin başında oturmakta olan Mr. Bob Sawyer’ın yüzünde bir bulut vardı. Kömürlere anlamlı bir ifadeyle bakmakta olan Mr. Ben Allen’ın yüzünde de benzer bir ifade ve uzun bir sessizlikten sonra, “Yani huysuzlanmak için bugünü bulması şanssızlık. En azından yarını bekleyebilirdi.” diyen sesinde bir hüzün vardı.
“Kötü niyetinden, kötü niyetinden.” diye karşılık verdi Mr. Bob Sawyer, hararetle. “Bir de tutmuş bana diyor ki eğer parti vermeye gücüm yetiyorsa onun o lanet ‘ufak hesabını’ da kapatabilirmişim.” “Ne kadar süredir ödenmiyordu?” diye sordu Mr. Ben Allen. Bu arada, hesap denilen şey de insan dehasının icat ettiği en olağan dışı lokomotiftir. Aklına durmak gelmeden en uzun ömürden daha uzun süre boyunca işler durur.
“Herhâlde üç-dört ay kadar olmuştur.” diye yanıtladı Mr. Bob Sawyer.
Ben Allen umutsuzca öksürdü ve ocağın üstündeki iki rafın arasına bir şey aramış gibi baktı.
“Eğer aklına koyup da herkes buradayken söyleyiverirse lanet bir şey olur, değil mi?” dedi Mr. Ben Allen sonunda.
“Korkunç.” diye yanıtladı Bob Sawyer. “Korkunç.” Bir tıkırtı duyuldu ve Mr. Bob Sawyer arkadaşına manalı biçimde bakarak kapıyı tıklatan kişinin girmesini rica etti. Bunun üzerine pis, pasaklı, üzerinde siyah pamuklu külotlu çorap olan, daha kötü koşullarda karşılaşılmış olsa miadı dolmuş bir çöpçünün bir köşede unutulmuş kızı sanılabilecek bir kız başını kapıdan sokup:
“İzninizle Mister Sawyer, Mrs. Raddle sizinle konuşmak istiyor.” dedi.
Mr. Bob Sawyer cevap veremeden kız, sanki biri ardından hızla çekmişçesine gözden kayboldu. Bu gizemli ortadan kayboluş daha henüz gerçekleşmişken kapı sanki “Ben buradayım ve içeri giriyorum.” demek isteyen, kendinden emin bir tıkırtıyla