Bilge Nathan. Г. Э. Лессинг

Читать онлайн книгу.

Bilge Nathan - Г. Э. Лессинг


Скачать книгу
ki: ‘İnsanların gözünde alçaklıktır, ama Tanrı gözünde değil.’ ”

      Templier: “Ben, Salaheddin’e canımı borçluyken, onunkini alacağım öyle mi?”

      Keşiş: “Ne ayıp! Ama Patrik diyor ki, ‘Salaheddin yine de Hristiyanlığın bir düşmanıdır.’ Sizin dostunuz olması ona bir hak kazandırmaz.”

      Templier: “Dost mu? Ben ona karşı sadece bir alçak, iyilikbilmez bir alçak gibi mi davranayım?”

      Keşiş: “Doğru bu! ‘Ama…’ diyor Patrik. ‘İyilik bizim kendimiz için yapılmadıysa, o, Tanrı gözünde de insanlar gözünde de özgürdür, istediğini yapabilir.’ Diyorlarmış ki, böyle diyor Patrik, Salaheddin sizi sadece, hâliniz ve tavrınızda kardeşine benzer bir şeyler bulduğu için bağışlamış…”

      Templier: “Patrik, bunu da biliyor demek; ama buna rağmen… Ah, gerçek olsaydı bu! Ah, Salaheddin! Ne demek? Doğa sadece kardeşinin görünümüne benzer özelliği bana verir de ruhumun hiçbir tarafı ona benzemez mi? Ona benzeyen yanımı, bir patriğin hoşuna gitmek için yok edebilir miyim? Doğa, sen böyle yalan söyleyemezsin! Tanrı, eserlerinde böyle kendi kendisiyle çelişemez! Git başımdan Keşiş, öfkelendirme beni! Git başımdan, git!”

      Keşiş: “Gidiyorum; hem de geldiğimden daha sevinçli olarak. Affedin efendim. Biz, manastır halkı üstlerimize itaat ettiğimiz için suçluyuz.”

      Altıncı Sahne

      (Templier ve onu bir süre gözetledikten sonra yaklaşmakta olan Daja)

      Daja: “Keşişin onun canını sıktığını zannediyorum. Ama ben, üzerime aldığım işi bir daha denemeliyim.”

      Templier: “Hah! Harika! Keşişle kadın, kadınla keşiş, şeytanın iki pençesidir diyen atasözü yalan mı? Bugün birinin elinden kurtulup ötekininkine düşüyorum.”

      Daja: “Kimi görüyorum? Asil şövalye, siz misiniz? Tanrı’ya şükür! Tanrı’ya bin kere şükür! Bunca zamandır nerelerdeydiniz? Hasta değildiniz ya?”

      Templier: “Hayır.”

      Daja: “Sıhhattesiniz yani?”

      Templier: “Evet.”

      Daja: “Sizin için gerçekten çok endişelendik.”

      Templier: “Öyle mi?”

      Daja: “Herhâlde seyahatteydiniz.”

      Templier: “Bildin!”

      Daja: “Bugün dönmüş olmalısınız.”

      Templier: “Dün.”

      Daja: “Recha’nın babası da bugün geldi; Recha artık ümitlenebilir değil mi?”

      Templier: “Neden?”

      Daja: “Sizden hep rica ettiği şeyden. Babası da hemen gelmeniz için sizi davet ediyor. Babil’den alabildiğine yüklü yirmi deve ile döndü. Hindistan’dan, İran’dan, Suriye’den ve hatta Çin’den alınabilecek en pahalı baharatlar, değerli taşlar ve kumaşlarla geldi.”

      Templier: “Satın alacağım bir şey yok benim.”

      Daja: “Herkes onu bir prens gibi sayıyor. Ama neden ona ‘Bilge Nathan’ diyorlar da ‘Zengin Nathan’ demiyorlar, hep ona şaşıyorum ben.”

      Templier: “Belki onu böyle adlandıranlar için zenginle bilge aynı şey demek de ondan.”

      Daja: “Ama en doğrusu ona iyi demeleri olurdu. Çünkü bilmezsiniz ne kadar iyidir o. Recha’nın size ne çok şey borçlu olduğunu duyduğu anda, sizin için neler yapmak, size neler vermek istedi!”

      Templier: “Demek öyle!”

      Daja: “Anlamak elinizde, gelin ve görün!”

      Templier: “Ne göreceğim? Bir anın ne kadar çabuk geçtiğini mi?”

      Daja: “Eğer o, bu kadar iyi olmasaydı, bu kadar uzun zaman onun yanında kalmaya katlanabilir miydim ben? Benim Hristiyan olarak kendi değerimi bilmediğimi mi sanıyorsunuz? Bebekliğimdeki ninnilerde bana, bir Yahudi kızını eğitmek için kocamın peşinden Kudüs’e gideceğim söylenmemişti. Sevgili kocam İmparator Friedrich’in ordusunda asil bir askerdi.”

      Templier: “İsviçre doğumluydu. Haşmetli imparatoruyla aynı ırmakta boğulma şanına ve şerefine nail olmuştu. Kadın! Kaç kez anlattınız bunu bana? Peşime düşmekten bıkmadınız mı artık?”

      Daja: “Sizin peşinize düşmek mi? Allah Allah!”

      Templier: “Peşime düşmek ya! Ben görmek istemiyorum sizi artık! Duymak istemiyorum! Yaparken hiçbir şey düşünmediğim bir işi, düşündükçe bana da bilmece gibi gelen bir işi, sürekli bana hatırlatmanızı istemiyorum! Gerçi yaptığıma pişman olmak da istemiyorum. Ama bakın, böyle bir durum söz konusu olur ve ben o kadar çabuk davranmayıp önceden sorup soruşturup yanmakta olan kişiyi yansın diye bırakacak olursam, işte o zaman suçlu siz olursunuz.”

      Daja: “Tanrı korusun!”

      Templier: “Bari bugünden sonra bana bir iyilik edin de, artık tanımayın beni. Yalvarırım size. Babasını da başıma sarmayın. Yahudi, Yahudi’dir. Bense kaba bir Schwab’ım. Kızın yüzü çoktan kafamdan silindi; her ne kadar onu görmüş olsam bile.”

      Daja: “Ama sizinki onun kafasından silinmedi.”

      Templier: “Ne çıkar bundan? Ne çıkar?”

      Daja: “Kim bilir! İnsanlar her zaman göründükleri gibi değiller.”

      Templier: “Ama göründüklerinden daha iyi olanlara nadiren rastlanır.” (Gider.)

      Daja: “Durun! Neden acele ediyorsunuz?”

      Templier: “Kadın, dolaşmaktan çok hoşlandığım bu hurmalığı da bana zehir etmeyin!”

      Daja: “Git öyleyse. Alman ayısı! Ama ben ayı da olsa hayvanın izini kaybetmemeliyim.”

      (Templier’i uzaktan izleyerek arkasından yürür.)

      İKİNCİ PERDE

      Birinci Sahne

      (Sahne: Sultanın sarayı. Salaheddin ve Sittah satranç oynamaktadırlar.)

      Sittah: “Aklın nerede Salaheddin? Bugün nasıl oynadığının farkında mısın?”

      Salaheddin: “İyi oynamıyorum değil mi? Düşünüyordum.”

      Sittah: “Beni mi yoksa hiçbir şeyi mi? Bu hamleyi geri al.”

      Salaheddin: “Neden?”

      Sittah: “Atın savunmasız.”

      Salaheddin: “Gerçekten öyle. Haydi, şöyle olsun!”

      Sittah: “O zaman seni çatala alıyorum.”

      Salaheddin: “Yine doğru. Öyleyse şah!”

      Sittah: “Bu senin işine yarar mı? Ben şu


Скачать книгу