Bahçıvanın Bir Yılı. Karel Čapek
Читать онлайн книгу.e>
Bahçeleri birkaç şekilde düzenlemek mümkündür. En iyi yöntemlerden biri de bu iş için bahçıvan tutmaktır. Bahçıvan; akçaağaç, akdiken, mürver, çalı gülü ve diğer çeşitlerin fidelerini bahçemize eker. Sonra toprağı kazar, ters yüz eder ve tekrar düzeltir. Mıcırdan yol yapar, oraya buraya uzun ömürlü bitki diye adlandırdığı solmuş yaprakları koyar; İngiliz çimi, karaçayır, tilkikuyruğu, köpekkuyruğu ve çayır otu olarak isimlendirdiği tohumları gelecekte çıkmasını beklediğimiz çimenlerin yerine eker. Ve toprağı muhakkak düzenli bir şekilde sulamanızı, çimen uyandığında yan yollar için kum getirtmenizi öğütledikten sonra dünyanın ilk yaratıldığı günkü kadar kahverengi ve çorak bir bahçeyi ardında bırakarak çekip gider. Peki öyleyse… Bahçeyi sulamak basit bir iş olarak görülebilir, özellikle su hortumunuz varsa ancak hortumun hain ve tehlikeli bir yaratık olduğu hemen anlaşılır. Eğer evcilleştirilmemişse kıvranır, zıplar, sıçrar; altına suyu bırakarak coşku içinde kendisinin yarattığı çamura dalıp sulama yapmayı düşünen insana saldırır, ayaklarına dolanır. Muhakkak üstüne basmak lazım; birden havaya kalkar ve insanın beline, boynuna dolanır. Kurban, âdeta bir piton yılanıyla boğuşurken bu canavar, pirinçli ağızlığını yukarıya doğru çevirir ve pencereye, yeni yıkanmış perdelere kuvvetlice su fışkırtır. Mutlaka enerjik bir şekilde başından tutup mümkün olduğu kadar onu gereceksiniz. Canavar acıyla kıvranırken suyu ağızlıktan değil hidranttan ve bedeninin ortasındaki bir yerlerden püskürtmeye başlar. Onu evcilleştirmek için en başta üç kişiye ihtiyaç vardır; daha sonra herkes savaş alanını kulaklarına kadar çamura bulanmış bir hâlde terk eder. Bahçeye gelince, yer yer kaygan su birikintilerine bürünürken diğer yerler sussuzluktan çatlamaktadır. Bu işleri her gün yapıyorsanız eğer, on dört gün sonra çimen yerine yabani otlar çıkmaya başlayacak. Nasıl olur da ektiğiniz en iyi çimen tohumları gür, fırça gibi otlara dönüşür? Bu, doğanın sırlarından biridir. İyi bir çimenin çıkması için galiba yabani ot tohumu ekmek gerek. Üç hafta sonra çimen; deve dikenine, diğer sarmaşık otlara veya yarım metre derinlere kök salmış yabani otlara dönüşür. Onları yolmak istediğinizde ya hemen kökün dibinden kopar ya da kocaman toprak parçasıyla birlikte gelir. Bu iş böyle, ot ne kadar berbatsa o kadar da hayat doludur. Bu arada gizemli bir şekilde yan yollardaki cüruf düşünemeyeceğiniz kadar yapışkan ve kaygan bir balçığa dönüşür. Ne var ki çimendeki yabani otları kökünden sökmek gerek, sen temizliyorsun, temizliyorsun ve temizliyorsun ancak adımlarının arkasından dünyanın ilk yaratıldığı günkü kadar kahverengi ve çıplak bir toprağa dönüşüyor. Sadece bir iki yerde yeşil, küfe benzeyen, hafif, seyrek ve tüy yumağı gibi bir şey çıkmaya başlamış; bu kesinlikle çimen. Etrafta parmak uçlarının üzerinde gezinirsin, serçeleri kovalarsın ve sen yerlere şaşkın şaşkın bakarken Bektaşi üzümü ile Frenk üzümü üzerinde ilk yapraklar çıkmıştır; ilkbahar asla gelmeyecek. Etrafındaki şeylere bakış açın değişmiştır. Yağmur yağıyorsa bahçeye yağıyor diye düşünürsün, güneş parıldıyorsa öylesine parıldamıyor, ışığını bahçeye veriyor. Geceleyin bahçenin dinleneceğine sevinirsin. Bir gün gözlerini bir açacaksın ki bahçe yeşillenmiş olacak, çimendeki çiy damlaları parlayacak ve pembe taçların arasından dolgun, morumsu goncalar görünecek. Ardından ağaçlar yaşlanacak, nemli gölgede çürüme kokusu salacak, güçlü ve kasvetli görünecekler. Ve sen, düzenlemeye başladığın dar, çıplak, kahverengi bahçeyi, ilk çimeni, ilk tomurcukların zayıfça serpilmesini ve tüm bu mütevazı, dokunaklı güzelliği hatırlamazsın. Artık sulama, yabani otları temizleme, topraktan taş toplama zamanı…
NASIL BAHÇIVAN OLUNUR?
Sanılanın aksine bahçıvan; tohumla, filizle yetişmez. Tecrübeyle, çevre ve doğa şartlarıyla yetişir. Ben küçükken babamın bahçesine karşı isyankâr hatta art niyetli vaziyetteydim çünkü çiçek yataklarına basmak ve olgunlaşmamış meyveleri koparmak bana yasaktı. Buna benzer şekilde Âdem’e de Aden Bahçesi’ndeki tarhların üzerine basmak, İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’ndan olgunlaşmamış meyveleri koparmak yasaktı ama Âdem, aynen biz çocuklar gibi olgulaşmamış meyveyi ağacından koparıp cennetten kovulmuştur. Ve o günden sonra İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nın meyvesi olgunlaşmamış olarak kaldı, öyle kalmaya devam edecek.
İnsan altın çağındayken bir çiçeğin sadece yakaya takılan veya kızlara verilen bir nesne olduğunu düşünür. Bir çiçeğin; kış uykusuna yatan, çapalanan, gübrelenen, sulanan, yeniden ekilen, budanan, ipe bağlanan; yabani otlardan, kuru yapraklardan ve küften temizlenen bir canlı olduğunu bilmez. Çiçek yataklarını yeniden kazımak yerine kızların peşinden koşar. İhtirasını giderir ve gerçekten zararlı davranışlar sergiler. Amatör bahçıvan olabilmek için belli bir olgunluğa ihtiyaç vardır; nasıl desem, baba olacak yaşta bulunmak gerek. Bunun dışında kendi bahçenize sahip olmanız gerekiyor. İşten sonra bahçeyi izlemeye ve kuşların seslerini dinlemeye geleceğini sanarak çoğunlukla bahçeyi meslekten bahçıvan olan birine yaptırırsınız fakat bir gün kendi ellerinizle çiçek ekersiniz. Ben bunları sukulent ile keşfettim. Ve o sırada ruhunuza küçük bir yaratıcılık duygusu ve bedeninize biraz toprak girer. Bu bir çeşit zehirlenme veya iltihaplanmaya sebep olur, kısacası insan ateşli bir bahçıvan hâline gelir. Pençe takılmış ve kuş kafese girmiştir. Bir başka zaman bahçıvan, komşudan bulaştığı için bahçıvan olur. Mesela komşusunun çiçek açan ibrik çiçeğini görür ve kendi kendine şöyle der: “Lanet olsun, benimki niye büyümesin ki? Benimki daha güzel olmazsa ben neyim!” Ve bu başlangıçtan itibaren bahçıvan, başarı ile beslenen, başarısızlıklarla kamçılanan bu yeni tutkunun derinine, daha da derinine düşer. İçinde biriktirme isteği uyanır, her bitkiyi acaena ile başlayarak ve zauchsnerie ile bitirerek, alfabeye göre yetiştirmeye başlarsın. Daha sonra içinde uzmanca bir istek uyanır; bu istek, o ana kadar mantıklı olan insanı; gül, yıldız çiçeği eksperi veya bir başka büyük manyak hâline getirir. Kimileri sanat tutkusunun eline bırakırlar kendilerini ve durmadan kendi bahçelerini düzeltirler ve bir şeylerin yerini değiştirirler, renkleri tertip ederler ve sanatsal hoşnutsuzlukla kışkırtılmış olarak yetişen ve orada burada duran şeylerin yerleriyle oynayıp dururlar. Hiç kimse gerçek bahçıvanlığın pastoral ve dinlendirici bir faaliyet olduğunu düşünmesin. Titiz insanın yapmış olduğu diğer her şey gibi bu da doyumsuz bir tutkudur. Bir de gerçek bahçıvanı nasıl tanırsınız söyleyeyim size. Size şöyle der: “Bana uğramalısınız, size bahçemi göstermeliyim.” Onu sevindirmek için uğradığınızda, karşınızda uzun ömürlü bitkilerin arasında salınan bir popo bulursunuz. Omzunun üzerinden size, “Hemen geliyorum.” der, “Şuradakileri bir ekeyim.” Siz de nazik bir şekilde, “Hiç rahatsız olmayın.” dersiniz. Bir süre sonra ayağa kalkar, elinizi kirletir ve üzerinde ışıldayan misafirperverlikle der ki, “Gelin görün, bahçe biraz küçüktür ama… Bir dakika…” Ve dar bir çiçek yatağının üzerine eğilip birkaç ot temizler. “Gelin. Burada size dianthus musalae göstereceğim, bakakalırsınız. Hay aksi, şurayı çapalamayı unutmuşum.” der ve toprağı karıştırmaya başlar. On beş dakika sonra yine ayağa kalkar ve şöyle der: “Ha bir de size şu çan çiçeğini, campanula wilsonae’ı göstermek istiyorum. Bu, çan çiçeklerinin en güzeli… Bekleyin şu delphinium’u bağlamalıyım.” Bağladıktan sonra hatırlar, “Pöf, tabii ya, siz şu erodium’u görmek istiyorsunuz. Bir dakika…” diye homurdanır, “Şuradaki saraypatını başka yere koyayım, yeri dar.” ve ardından parmak uçlarına basarak uzun ömürlü bitkilerin arasına gömülen bir popo olarak kalır. Ona bir daha rastladığınızda şöyle der: “Bana gelmelisiniz bir gülüm, rosa pernet çiçek açmış, hiç böyle bir şey görmediniz! Gelecek misiniz? Gelirsiniz…” Peki, o hâlde ona uğrayalım ve bir yılı nasıl geçiyor gidip bir bakalım.
BAHÇIVANIN OCAK AYI
Tüm bahçıvanlık rehberleri şöyle der: “Ocak ayı bile bahçıvan için tembellik zamanı değildir çünkü bahçıvan özellikle hava durumunu takip etmektedir.” Şu hava ne garip, hiçbir zaman uygun değil. Hava durumu her zaman bir tarafa veya öbür tarafa isabet ediyor. Sıcaklık hiçbir zaman yüz yıllık standardına isabet etmez ya -5 derece altındadır ya +5 derece üstünde. Yağış ya 10 mm normalin altında ya da 10 mm normalin üstündedir. Eğer çok kuraklık yoksa o zaman her yer fazlasıyla ıslaktır. Eğer bitkilerle alakadar olmayan insanların bile havadan şikâyetçi olmak için bu kadar çok sebebi varsa bahçıvan ne yapsın? Az kar yağdıysa bunun hiçbir yere yetmediğini düşünüp haklı olarak homurdanır, kar çok fazla yağdıysa