Kılıç Ayini . Морган Райс

Читать онлайн книгу.

Kılıç Ayini  - Морган Райс


Скачать книгу
engellerle karşılaştık.”

      “Ejderhalar mı?” dedi başka bir Konsey üyesi.

      Romulus yüzüne bakmak için ona döndü.

      “Daha ne kadar çılgın olabilirsin?” dedi Konsey üyesi. “Gerçekten kazanacağını mı sandın?”

      Öfkesi yükselirken Romulus boğazını temizledi.

      “Sanmadım. Amacım ejderhaları öldürmek değildi. Kılıcı geri almaktı.”

      “Fakat yine, bunu yapamadın.”

      “Daha bile kötü,” dedi bir başkası, “şimdi ejderhaları bize karşı saldın. Bütün İmparatorluktan onların saldırıları hakkında raporlar geliyor.  Bizim kazanamayacağımız bir savaş başlattın. Bu İmparatorluk için büyük bir kayıp.”

      Romulus karşılık vermeyi kesti; bunun sadece daha fazla suçlamaya yol açacağını biliyordu. Ne de olsa, bunlar Andronicus’un adamlarıydı ve hepsinin bir gündemi vardı.

      “Senin haddini bildirmek için Büyük Andronicus’un burada olmaması talihsizlik,” dedi diğer bir Konsey üyesi. “Eminim ki senin bu günü canlı çıkarmana izin vermezdi.”

      Adam boğazını temizledi ve arkasına yaslandı.

      “Fakat onun yokluğunda, geri dönmesini beklemeliyiz. Şimdilik, Halka’da Büyük Andronicus’u takviye etmek üzere lejyonlar dolusu gemiler göndermek için orduya komuta edeceksiniz. Size gelince, rütbeniz indirilecek, silahlarınızdan ve rütbenizden arındırılacaksınız.  Garnizonda kalın ve bizden gelecek yeni emirleri bekleyin.”

      Romulus duyduklarına inanamayarak ona bakakaldı.

      “Seni derhal infaz etmediğimiz için memnun olman gerekir. Şimdi bizi yalnız bırak,” dedi başka bir Konsey üyesi.

      Yüzü mosmor olurken Romulus yumruklarını sıktı ve Konsey üyelerinin her birine tek tek baktı.  Onların her birini ve hepsini öldürmeye ahdetti.  Fakat kendi kendine şimdi bunun zamanı olmadığını söyleyerek, kendisini bundan kaçınmaya zorladı. Onları şimdi öldürmekten bir nebze tatmin elde edebilirdi, fakat bu nihai amacına hizmet etmezdi.

      Romulus döndü ve çizmeleri yankılanarak öfkeyle odayı terk etti, hizmetkârların açtığı ve peşinden çarpıp kapattıkları kapıdan geçerek oradan ayrıldı.

      Romulus yüz altın basamaktan aşağı inerek kongre binasından dışarı yürüdü ve kendisini bekleyen adamlarına katıldı. Komutan yardımcısına seslendi.

      “Efendim,” dedi general, başını iyice aşağıya eğerek, “emriniz nedir?”

      Romulus düşünerek ona baktı. Tabii Konsey’in emirlerine itaat edemezdi; aksine, şimdi bunlara karşı çıkma zamanıydı.

      “Konsey’in emri halen denizde olan bütün İmparatorluk gemilerinin derhal kıyılarımıza dönmeleridir.”

      General’in gözleri fal taşı gibi açıldı.

      “Fakat efendim, bu Büyük Andronicus’u eve dönüş yolu olmadan Halka’nın içinde mahsur bırakır.”

      Romulus dönüp ona baktı, gözleri donuklaşarak.

      Sesi çelik gibi, “Asla beni sorgulama,” diye yanıtladı.

      General başını eğdi.

      “Tabii, efendim. Affedersiniz.”

      Komutanı döndü ve aceleyle oradan ayrıldı ve Romulus onun emirlerini yerine getireceğini anladı. O sadık bir askerdi.

      Romulus içinden kendi kendine gülümsedi. Konsey onlara saygı göstereceğini, emirlerini yerine getireceğini sanmakla ne kadar aptalca davranmıştı. Onu çok fena şekilde küçümsemişlerdi. Neticede, rütbesinin tenzil edilmesini zorla uygulayacak kimseleri yoktu ve onlar bunu kestirecek noktaya gelinceye kadar Romulus, güç kendi elindeyken, onların kendi üstünde güç kazanmalarını önlemeye yetecek kadar emir icra edecekti. Andronicus büyüktü, fakat Romulus daha büyüktü.

      Plazanın kenarında yeşil bir cübbe giymiş bir adam duruyordu. Başlığı dört gözlü düz bir sarı suratını ortaya çıkaracak şekilde aşağı çekilmişti. Adamın, parmakları Romulus’un kolu kadar uzun, zayıf elleri vardı ve sabırla orada duruyordu. O bir Wokable idi. Romulus bu ırkla iş yapmaktan hoşlanmıyordu, fakat belirli koşullarda buna mecburdu—ve bu o zamanlardan biriydi.

      Romulus yaratık dört gözüyle ona bakarken, bir kaç adım öteden onun tüyler ürperten niteliğini hissederek Wokable’ın yanına gitti. Uzun parmaklarından biriyle uzandı ve onun göğsüne dokundu.  Romulus yapışkan parmağın temasıyla dondu kaldı.

      “Bizi aramaya gönderdiğin şeyi bulduk,” dedi yaratık. Wokable boğazının gerisinde garip bir gargara sesi çıkardı. “Fakat bu size pahalıya mal olacak.”

      “Ne istersen ödeyeceğim,” dedi Romulus.

      Yaratık durakladı, sanki karar veriyormuş gibi.

      “Yalnız gelmen lazım.”

      Romulus düşündü.

      “Yalan söylemediğini nereden bileceğim?” diye sordu Romulus.

      Yaratık öne eğildi ve bir gülümsemeye en yakın ifadeyi takındı. Romulus keşke öyle yapmasaydı diye düşündü. Yaratık bunu yapınca,  dikdörtgen çenesinde yüzlerce keskin ve ufak diş ortaya çıkmıştı.

      “Bilmeyeceksin,” dedi.

      Romulus onun bütün gözlerine baktı.  Bu yaratığa güvenmemesi gerektiğini biliyordu. Fakat denemek zorundaydı. Elinde salladığı ödül ihmal edilemeyecek kadar büyüktü. Bu Romulus’un bütün hayatı boyunca aradığı bir ödüldü: efsaneye göre Kalkanı aşağı indirebilecek ve Kanyon’u geçmesine imkân verecek efsanevi silah.

      Yaratık sırtını döndü ve yürüyüp gitmeye başladı ve Romulus onu izleyerek orada durdu.

      Nihayet, onun peşinden gitti.

      ONBİRİNCİ BÖLÜM

      Gwendolyn Mycoples’in sırtına binmişti, Thor’un arkasında onu sıkı sıkı tutuyor, rüzgâr saçlarını dalgalandırıyordu. Hava soğuktu, fakat insanı canlandırıyor, kendine getiriyordu. Kendisini yeniden canlı hissediyordu.

      Aslında, Gwendolyn kendisini hiç şimdiki kadar mutlu hissetmemişti. Dünyada her şey yeniden doğru yerine oturmuş gibi geliyordu. Midesini tekmeleyen bebeğini hissedebiliyor ve onun Thor’un yanında olmaktan duyduğu sevinci sezebiliyordu. Thor’a haberi vermek için Gwen’in içi heyecandan kavruluyordu, fakat bunun için en uygun anı bekliyordu. Ve Sığınma Kulesi’nden ayrılmalarından beri konuşacak bir anları olmamıştı.

      Bu bir savaş ve serüven fırtınası olmuştu. İkisinin Mycoples’in sırtında uçuşları, canavarın Andronicus’un bir yığın adamını yok etmesini Gwendolyn’in korku içinde izlemesi. Onlara acımıyordu. Aksine, memnuniyet duyuyor, intikam arzusunun yavaşça tatmin edilmekte olduğunu hissediyordu. Öldürdükleri her İmparatorluk askeriyle, kurtardıkları her şehir ve kasabayla, haksızlıkların düzeltilmekte olduğunu hissetmişti. Bütün yenilgilerden sonra, kendi yuvasının yakılıp yıkıldığını izledikten sonra, nihayet muzaffer olmak insana iyi geliyordu.

      Vinesia’yı kurtardıktan sonra, Kendrick ve adamları Silesia’ya dönmek için yola çıkmışlardı.  Gwendolyn ve Thor kendi başlarına uçmaya ve onları orada karşılamaya karar verdiler. Mycoples’le, atlardan o kadar daha hızlıydılar ki, bol bol boş vakitleri vardı. Thor Mycoples’in onlara Batı Krallığı’nın üzerinde bir tur attırmasını istemişti. Uçarlarken, Gwen aşağı bakıp Andronicus’un bir yığın adamının ortadan kaldırıldığını


Скачать книгу