Bulunmuş . Морган Райс
Читать онлайн книгу.yakaladı, oyun oynamak ister gibi onu hızla ama oldukça sert bir şekilde çekti. Ruth döndü ve hemen hırlayarak ve dişlerini göstererek cevap verdi. Çocuk çığlık attı, ağladı ve hemen kaçtı. Ruth hiç bu şekilde davranmazdı; genelde oldukça hoşgörülüydü. Ama sıcağın ve açlığın onu da delirttiği görülüyordu. Scarlet’in kendi öfkesi ve kızgınlığı ona da geçmeye başlamıştı.
Scarlet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, öfkesinden arta kalanları nasıl bastıracağını bilmiyordu. Sanki içindeki bazı şeyler kontrolden çıkmıştı ve o bunlara hükmedemiyordu. Scarlet damarlarının durmadan kan pompaladığını, öfkesinin kızışmaya devam ettiğini hissetti ve her birisi Ruth ve kendisinin almaya güçlerinin yetmediği çeşitli yiyecekler satan satıcıların yanından geçtikçe kızgınlığı daha da büyüdü. Aynı zamanda yaşadığı yoğun açlık duygusunun eskiden duyduğu tipik açlık hissine benzemediğini de fark etmeye başlıyordu. Scarlet bunun daha farklı bir şey olduğunu anladı. Daha derin, daha ilkel bir histi bu. Yalnızca yiyecek bir şey istemiyordu. Kan istiyordu. Kanla beslenmeye ihtiyacı vardı.
Scarlet kendisine ne olduğunu, bununla nasıl başa çıkacağını bilemiyordu. Yoğun bir et kokusu aldı ve kalabalığın arasından kendine yol açarak doğruca ete doğru gitti. Ruth’da onun yanında kendine yol açarak ilerliyordu.
Scarlet dirsekleri ile insanları iterek doğruca en öne geçti ve bunu yaparken kalabalığın içindeki öfkeli bir adam onu sert bir şekilde geri itti.
“Hey kızım, nereye gittiğine bir bak!”
Scarlet düşünmeksizin döndü ve adamı itti. Adam Scarlet’in iki katından da fazlaydı, ama uçarak geriye doğru gitti, birkaç meyve tezgâhını devirdi ve yere kapaklandı.
Neye uğradığını şaşırmış bir şekilde Scarlet’e bakarak ayağa kalkmaya uğraştı ve böylesine küçük bir kızın nasıl olup da kendisinin hakkından gelebileceğini anlamaya çalıştı. Ardından, korku dolu bakışlarla yapılabilecek en akıllı şeyi yaptı ve dönerek hızlı adımlarla uzaklaştı.
Satıcı olay çıkacağını hissederek kaşlarını çatıp Scarlet’e baktı.
“Et mi istiyorsun?” diye hemen atıldı. “Parasını ödeyebilecek misin?”
Ama bu sırada Ruth artık kendine hâkim olamadı. Öne doğru atıldı, dişlerini kocaman bir et parçasına geçirerek büyük bir dilim kopardı ve hemen yutuverdi. Daha kimse harekete geçemeden Ruth başka bir dilimi gözüne kestirerek yeniden öne atıldı.
Bu defa satıcı Ruth’un burnuna olabildiğince sert bir tokat atmayı amaçlayarak elini aşağıya indirdi.
Fakat Scarlet bunun olacağını önceden hissetti. Görünüşe bakılırsa, Scarlet’in hız duyusuna, zamanlama hissine yeni bir şeyler oluyordu. Satıcının eli inmeye başladığında, Scarlet daha kendisi bunun farkına bile varamadan kendi elinin havaya kalktığını, satıcı Ruth’a vurmadan evvel onun bileğini yakaladığını gördü.
Satıcı gözleri ardına kadar açık bir halde, küçücük bir kızın nasıl böylesine güçlü olabileceğine şaşırarak Scarlet’e baktı. Scarlet adamın bileğini sıktı ve adamın bütün kolu titremeye başlayana kadar bırakmadı. Öfkesini kontrol edemeyerek kendini kaşlarını çatmış bir halde adama bakarken buldu.
Scarlet adama hırlar gibi “Sakın kurduma dokunayım deme,” dedi.
Kolu acı içinde titreyen ve gözleri korkuyla ardına kadar açılan adam “Ben…özür dilerim,” dedi.
Sonunda, Scarlet adamın bileğini bıraktı ve Ruth’u yanına alarak o tezgâhtan hızla uzaklaştı. Olabildiğince hızlı bir şekilde oradan uzaklaşmaya çalışırken arkasından bir ıslık sesi ve askerleri çağıran öfkeli bağrışmalar işitti.
Scarlet “Hadi gidelim Ruth!” dedi ve ikisi dar sokaktan aşağıya doğru aceleyle ilerleyerek kalabalığın arasına karıştı. En azından Ruth karnını doyurmuştu.
Fakat Scarlet’in kendi açlığı dayanılmaz bir hal alıyordu ve Scarlet buna daha fazla dayanıp dayanamayacağını bilemiyordu. Scarlet kendine neler olduğunu bilmiyordu, ama aşağıya doğru birbiri ardına sokakları geçerken kendini insanların boğazlarını izlerken buldu. Onların damarlarına yakından bakıyor ve damarların içinden akan kanı görüyordu. Kendini dudaklarını yalarken, dişlerini o damarlara geçirmek isterken- buna inanılmaz bir istek duyarken buldu. Onların kanını içmeyi çok arzuluyordu ve kendini, kan boğazından aşağıya doğru akarken nasıl bir his duyacağını hayal ederken buluyordu. Buna bir anlam veremiyordu. Şimdi artık ona insan denebilir miydi? Yoksa vahşi bir hayvana mı dönüşüyordu?
Scarlet kimseye zarar vermek istemiyordu. Mantıklı bir biçimde kendine engel olmaya çalıştı.
Fakat fiziksel olarak bir şeyler onu hâkimiyeti altına alıyordu. Bu his ayak parmaklarından bacaklarına, gövdesinden saçlarının dibine kadar yayılıyor ve oradan da parmaklarının ucuna kadar ilerliyordu. Bu bir arzuydu. Durdurulamaz, bastırılamaz bir arzu. Düşüncelerine baskın çıkıyor ve ona ne düşünmesi gerektiğini, nasıl hareket etmesi gerektiğini söylüyordu.
Birden, Scarlet bir şeyler algıladı: uzakta, arkasında bir yerde bir grup Romalı asker onun peşinden geliyordu. Yeni, aşırı duyarlı işitme yetisi onu askerilerin sandaletlerinin taşta çıkardıkları ses konusunda uyardı. Askerler daha epeyce uzakta olmalarına rağmen Scarlet onların kendisinin peşinde olduklarını çoktan biliyordu.
Askerlerin sandaletlerinin yerdeki taşlara çarparak çıkardıkları ses yalnızca Scarlet’i daha da sinirlendiriyordu; bu ses kafasının içinde o satıcının sesiyle, çocukların kahkahalarıyla, köpeklerin havlamasıyla karışıyordu… Bütün bunlar dayanamayacağı kadar fazlaydı. İşitme yetisi gittikçe daha da hassaslaşıyor ve Scarlet seslerin yarattığı ahenksizlik karşısında çileden çıkıyordu. Güneş bile, sanki sırf onun üzerinde parlıyormuş gibi kendini daha güçlü hissettiriyordu. Bütün bunlar çok fazlaydı. Scarlet kendini dünyanın mikroskopunun altındaymış gibi hissetti ve adeta patlamak üzereydi.
Scarlet aniden öfkeyle dolup taşarak kendini geriye doğru verdi ve dişlerinde yeni bir his sezdi. Ağzının iki yanındaki kesici dişlerin büyüyerek uzadığını hissetti ve keskin köpekdişleri dışarıya fırladı. Scarlet bu hissin ne olduğunu neredeyse hiç bilmiyordu, ama değiştiğini, hiç tanımadığı ve kontrol edemediği bir şeye dönüştüğünü biliyordu. Birden sokak arasında kocaman, şişman ve sarhoş bir adam fark etti. Scarlet beslenmesi gerektiğini yoksa açlıktan öleceğini biliyordu. Ve içindeki bir şeyler hayatta kalmak istiyordu.
Scarlet kendisinin hırladığını duydu ve şoke oldu. Kendi içinden gelen böylesine ilkel bir ses kendini bile sersemletmişti. Havaya sıçrayıp adama doğru atılınca bedenini kendi kontrol etmiyormuş gibi hissetti. Scarlet, adamın gözleri korkudan ardına kadar açık bir şekilde ona doğru dönmesini ağır çekimde gibi izledi. İki ön dişinin adamın etine, boğazındaki damarlarına girdiğini hissetti. Ve saniyeler sonra adamın sıcak kanının boğazından aşağı akarak damarlarını doldurduğunu hissetti.
Yalnızca bir anlığına adamın çığlık attığını duydu. Çünkü hemen ardından adam yere devrildi ve Scarlet de üzerine çıkarak bütün kanını emdi. Scarlet yavaş yavaş yeni bir yaşam, yeni bir enerji hissediyor, bunların bedenine nüfuz ettiğini duyumsuyordu.
Beslenmeyi bırakıp, adamın gitmesine izin vermek istedi. Ama bunu yapamadı. Buna ihtiyacı vardı. Hayatta kalması gerekiyordu.
Beslenmesi gerekiyordu.
ALTINCI BÖLÜM
Sam öfkeden kıpkırmızı bir halde hırlayarak Kudüs sokaklarında hızla