Efendi uyanıyor. Герберт Уэллс
Читать онлайн книгу.olmaz,” dedi Howard. Hâlâ Graham’in kolunu tutuyordu. “Bu taraftan gitmeliyiz.” Onları izleyen kırmızı üniformalı adam gerektiğinde müdahale etmek üzere hazır bekliyordu.
Geçidin sonunda sarı siyah üniformalar giyen birkaç siyahi adam vardı. Aceleyle sürgülü bir kapağı yerinden oynattılar. Graham bunun bir kapı olduğunu düşünmüştü. Adamlar önden ilerledi. Graham kendisini büyük bir odaya açılan dar bir dehlizde bulmuştu. Sarılı siyahlı görevliler burayı geçip bir başka kapağı daha kaldırdılar.
Geldikleri yer bir bekleme odasını andırıyordu. İçeride bir grup insan vardı. Gerçekten de geniş ve azametli bir antreydi. Perdeyle örtülü olduğu için tam olarak göremese de, burasının daha da geniş bir odaya açıldığını fark etti. Kırmızı üniforma giyen beyaz bir adam ve siyahi olanlar, ana kapının önünde hazır olda bekliyorlardı.
Antreyi geçtikleri sırada bir fısıltı duydu. “Uykucu!” İçerideki insanlar onlara dönerek mırıldanmaya başlamışlardı. Demir korkuluklarla kapatılmış olan bir aralıktan geçip, daha önce perdenin arkasından fark ettiği büyük odaya ulaştılar. Odaya köşeden girmişlerdi. Bir anda bütün dikkatler onun üzerinde toplandı. Sarılı siyahlı giysiler içindeki siyah adam kısa bir süre bekleyip kapıyı arkalarından kapattı.
Graham’in daha önce gördüğü yerlerle kıyaslandığında odanın dekorasyonu son derece zevkliydi. Her yerinden zenginlik akıyordu. Uzak köşedeki kaidenin üzerinde büyük bir Atlas heykeli vardı. Işıl ışıldı. Güçlü ve gayretkâr bir görüntüsü vardı. Atlas omuzlarında dünyayı taşıyordu. Girer girmez dikkatini çeken ilk şey bu heykel olmuştu. Çok büyüktü. Sabırlı fakat acı çeken bir hali vardı. Çok beyazdı. Heykel ve ortadaki platform dışında oda neredeyse boş sayılırdı. Zemin pırıl pırıl parlıyordu. Platformun, odanın genel azametinin yanında epeyce sönük kaldığını düşündü. Kalın, metal bir plakadan yapılmıştı. Platformun üzerinde bir masa ve yedi adam duruyordu. Adamların giysileri beyazdı. Graham’i görünce ayağa kalktılar ve gözlerini ona diktiler. Graham’in gözüne masanın ucunda duran bazı elektronik aygıtlar çarptı. Parıltıları gözünü almıştı.
Howard, Graham’i korkuluklarla kapatılmış aralığın sonuna kadar götürdü. Onları buraya kadar takip eden kırmızılı adamlar gelip Graham’in iki yanında beklemeye başladılar.
“Burada kalmanız gerekiyor,” diye mırıldandı Howard. “Sadece birkaç dakika için.” Herhangi bir yanıt beklemeden aceleyle uzaklaştı.
“Ama? Neden?”
Howard’ın arkasından gitmeye çalıştı. Kırmızılı adamlardan biri, önünü keserek Graham’i engelledi. “Burada beklemelisiniz Efendim,” dedi kırmızılı adam.
“Niye?”
“Emirler böyle Efendim.”
“Emirler mi?”
“Evet, bize verilen emirler böyle.”
Graham öfkelenmişti.
“Burası nedir?” diye sordu. “Bu insanlar da kim?”
“Onlar konseyin lordlarıdır Efendim.”
“Konsey?”
“Konsey Efendim.”
Graham diğer adamla da buna benzer umutsuz bir deneme yaptıktan sonra uğraşmayı bıraktı. Korkuluklara doğru ilerledi. Beyazlı adamlara baktı. Onu izleyerek kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.
Demek konsey? Kimdi bu adamlar. Amaçları neydi. Şimdi sekiz kişi olmuşlardı. Sekizincinin gelişini fark etmemişti. Zaten kimse yeni geleni selamlamamıştı bile. Hepsinin dikkati Graham’in üzerindeydi. 19. yy insanlarının, karşılarına aniden çıkan bir balona baktıkları gibi bakıyorlardı ona. Neyin nesiydi bu konsey? Devasa Atlas’ın altındaki bu küçük adamlar neden herkesten uzak bir yerde toplanmak istemişlerdi? Niye onu buraya getirmişlerdi? Graham’e bakıp bakıp ne konuşuyorlardı? Graham bunları düşünürken, Howard ortaya çıktı. Hızla ilerledi. Hafifçe eğilip topluluğu selamladı. Birtakım garip hareketler yapıyordu. Herhalde törensel bir anlamı vardı yaptıklarının. Platformun basamaklarını tırmandı ve masanın sonundaki aletin yanında durdu.
Graham hiçbir şey duymasa da, onların sohbetlerini dikkatle izliyordu. Beyazlı adamlar arada sırada dönüp ona doğru bakıyorlardı. Ümitsizce bir şeyler duymaya çalıştı. Masada duran iki adamın konuşurken yaptıkları el hareketleri giderek hızlanıyordu. Bir onlara, bir de gardiyanların yüzlerindeki donuk ifadeye baktı. Sonra gözü Howard’a takıldı. Ellerini uzatmıştı. Hararetle başını sallıyordu. Bir şeylere karşı çıktığı belliydi. Elini masaya vuran beyazlı adam, Howard’ın sözünü kesti.
Konuşma çok uzun gelmişti Graham’e. Bir türlü bitmek bilmiyordu. Konseyin ayaklarının dibinde oturduğu dev heykeli inceledi. Sonra duvarlara baktı. Japon stili çizgili panellerle dekore edilmişlerdi. Bunların çoğu gerçekten de çok güzeldi. Siyah metal bir çerçeveyle sınırlanmışlardı. Panellerin zarafeti odanın tasarımına ayrı bir hava katmıştı. Graham tekrar konseye döndü. Howard platformun basamaklarından iniyordu. İyice yaklaştığında Graham, Howard’ın yüzünün kızarmış olduğunu fark etti. Rahatsız edici bir hali vardı. Kısa bir süre sonra Graham’in yanına geldi.
“Bu taraftan,” dedi sadece. Sessiz bir şekilde ilerlediler. Onlar yaklaşınca kapı açıldı. Kapının her iki tarafında kırmızılı adamlar duruyordu. Howard ve Graham dışarı çıktılar. Graham dönüp arkasına baktı. Konsey üyeleri hâlâ onu izliyorlardı. Kapı arkalarından kapandı. Uyandığından beri ilk kez sessiz bir ortama girmişti. O kadar ki ayak seslerini bile duyuyordu.
Daha önce gördüklerine benzeyen bir kapının eşiğine geldiler. Kapı, farklı büyüklükteki bitişik iki odaya açılıyordu. Howard kapıyı açtı ve içeri girdiler. Burası son derece zarif bir biçimde dekore edilmişti. “Bu konsey de neyin nesi?” diye lafa girdi Graham. “Ne konuşuyorlardı öyle? Hem benden ne istiyorlar?” Howard dikkatli bir şekilde kapıyı kapattı. Derin bir nefes aldı. Fısıldayarak bir şeyler söyledi. İçeri girerken sendelemişti. Bir şeylere bakındı ve döndü. Derin bir oh çekti. Herhalde gördüklerinden memnun olmuş ve rahatlamıştı.
Graham gözlerini dikmiş Howard’a bakıyordu. Yaptığı hareketlerden hiçbir şey anlamamıştı.
“Anlamanız gerekiyor,” dedi Howard. Göz göze gelmekten özenle kaçınıyordu. “Bizim sosyal düzenimiz çok karmaşık. Yarım yamalak açıklamalar sizin üzerinizde olumsuz bir etki bırakacaktır. Aslına bakarsanız mesele bir bakıma bileşik faizle ilgili. Ayrıca sizin ve kuzeniniz Warming’in talihi ile… Ve görmezden gelinemeyecek başka önemli meseleler de var tabii. Sizin için anlaşılması çok zor olan başka pek çok şey var. Bizim dünyamız için siz çok önemlisiniz.”
Durdu.
“Evet,” dedi Graham.
“Sosyal sorunlar yaşıyoruz.”
“Evet?”
“İşler öyle bir noktaya geldi ki, burada tecrit altında kalmanız en doğrusu olacaktır.”
“Beni esir mi alıyorsunuz?” diye bağırdı Graham.
“Aslına bakarsanız bir süreliğine gözlerden uzak kalmanızı istiyoruz.”
Graham arkasını döndü. “Gerçekten garip,” dedi.
“Hiçbir zarar görmeyeceksiniz.”
“Zarar görmeyeceğim demek!”
“Ama burada kalmanız gerekiyor.”
“Peki. Öğrenmek istediğim bir şey var.”
“Elbette