Ejderha kitabı. Эдит Несбит
Читать онлайн книгу.ejderhaya dilediğini vermek olduğunu da anlamışlardı.
Prenses de ağlıyordu çünkü hiç kimsenin, özelikle mor bir ejderhanın doğum günü hediyesi olmak istemiyordu. Tom’un gözlerinden yaşlar akıyordu çünkü çok kızgındı.
Doğruca eve gidip küçük filine olanları anlattı. Fil sahibini neşelendirecekti. Öyle ki çok geçmeden filin küçük hortumuyla çevirdiği topacı izlemeye daldılar.
Tom sabah erkenden saraya gitti. Ağaçsız tepelere baktı. Artık orada oyun oynayan hiç tavşan kalmamıştı. Sonra beyaz güller toplayıp Prenses’in penceresine attı. Sonunda Prenses uyanıp dışarı baktı.
“Yukarı gel de beni öp,” dedi Prenses.
Tom beyaz gül çalılarına tırmanıp pencereden Prenses’i öptü. “Nice mutlu yıllara,” dedi.
Mary Ann ağlamaya başladı ve: “Ah, Tom bunu nasıl söylersin? Biliyorsun ki…” dedi.
“Yapma lütfen,” dedi Tom. “Mary Ann, benim biricik prensesim. Ejderha doğum günü armağanını alırken ben ne yapacağım sanıyorsun? Ağlama, benim canım Mary Ann’im! Fido ile her şeyi ayarladık. Sadece sana söylediklerimi yapman yeterli.”
“Hepsi o kadar mı?” dedi Prenses. “Ah, kolaymış. Hep yaptığım şey bu.”
Ardından Tom, Prenses’e ne yapması gerektiğini anlattı. Prenses onu tekrar tekrar öptü. “Ah, iyi kalpli, akıllı, tatlı Tom,” dedi. “Fido’yu sana verdiğim için ne kadar mutluyum. İkiniz beni kurtardınız. Canlarım benim!”
Ertesi sabah James Amca en güzel paltosu ile üzerine altın yılan resimleri işlenmiş yeleğini giyip şapkasını taktı. O bir büyücüydü ve parlak yelekleri pek seviyordu. Prenses’i götürmek için bir arabayla gelmişti.
“Haydi küçük doğum günü hediyesi,” dedi yumuşak bir tavırla. “Ejderha çok mutlu olacak. Ağlamamana çok sevindim. Biliyorsun yavrum, kendimizin mutluluğu yerine başkalarının mutluluğunu düşünmeyi öğrenmeye küçük yaşta başlamalıyız. Sevgili yeğenimin bencil biri olmasını istemem. Evinden ve arkadaşlarından çok uzakta zavallı, hasta bir ejderhayı böylesi küçük bir zevkten mahrum bırakmak da istemem.”
Prenses bencil olmamak için elinden geleni yapacağını söyledi.
Kısa süre sonra araba, sütunun yakınında durdu. İşte ejderha oradaydı. Çirkin mor başı güneşte parlıyordu, biçimsiz mor ağzı ise yarı açıktı.
James Amca dedi ki: “Günaydın efendim. Size doğum gününüz için küçük bir hediye getirdik. Böylesi önemli bir yıldönümünün münasip bir armağan sunulmadan geçip gitmesini istemeyiz. Bilhassa ülkemizde yabancı olan birisi için. İmkanlarımız küçük ama kalbimiz büyük. Bir tane prensesimiz var ama size onu seve seve veriyoruz. Öyle değil mi, evladım?”
Prenses, “Sanırım, öyle,” dedi. Ejderha biraz daha yaklaştı.
Bir ses aniden haykırdı: “Koş!”
Tom oradaydı. Hayvanat bahçesindeki kobay faresi ile iki Belçika tavşanını yanında getirmişti. “Adalet yerini bulacak,” dedi Tom.
James Amca öfkeden deliye dönmüştü. “Bu da ne demek oluyor, efendim?” diye bağırdı. “Şu kaba saba tavşanlarınla bir devlet törenini nasıl bölersin? Git buradan yaramaz çocuk! Başka bir yerde oyna hayvanlarınla.”
Ama James Amca konuşurken tavşanlar iki yanına sokuluvermişti. İri cüsseleriyle adamın tepesinde iyice yükseldiler. Şimdi de onu aralarında sıkıştırıyorlardı. Öyle ki James Amca tavşanların kalın kürküne gömülüp kaldı, az kalsın boğulacaktı. Bu arada Prenses sütunun diğer tarafına koşmuş, olanları görmek için gizlice bakıyordu. Şehirden çıkarken Prenses’in bulunduğu arabayı bir kalabalık takip ediyordu. Şimdi onlar da “Devlet Töreni” alanına ulaşmıştı. Hep birlikte şöyle haykırıyorlardı: “Dürüst oyun! Dürüst oyun! Sözümüzden böyle dönemeyiz. Bir şey verip karşılığında bir şey almak mı? Bu hiç olmaz. Bırak da sürgündeki zavallı yabancı hediyesini alsın.”
Tom’u yakalamaya çalıştılar ama kobay faresi onlara engel oldu.
“Evet,” diye bağırdı Tom. “Dürüst oyun gerçek bir mücevherdir. Sizin aciz sürgününüz Prenses’i alacak. Tabii onu yakalayabilirse. Haydi, Mary Ann.”
Mary Ann koca sütunun etrafına bakıp ejderhaya seslendi: “Hey! Beni yakalayamazsın ki!”
Var gücüyle koştu, ejderha da peşinden koşuyordu. Görüyorsunuz ya, ejderha upuzun olduğu için Prenses kadar hızlı dönemiyordu. Prenses sütunun etrafında döndü durdu. Önce sütundan epey uzaklaşıp dönüyordu, sonra giderek yaklaştı. Ejderha da hep arkasından geliyordu. Prenses’i yakalamaya kendini iyice kaptırmıştı. Tom’un, kırbacı andıran upuzun ve sımsıkı kuyruğunu kayaya bağladığını fark etmedi bile. Bu sayede ejderha döndükçe kuyruğu da sütuna dolanıyordu. Tıpkı bir topaca ip sarmak gibiydi bu. Yalnız bu defa topaç sütun, ip ise ejderhanın kuyruğuydu. Belçika tavşanlarının arasında sıkışıp kalan büyücüden korkmalarına hiç gerek yoktu. Burada karanlıktan başka bir şey göremiyor, boğulmaktan başka bir şey de yapamıyordu.
Ejderha, makaraya sarılan pamuk iplik gibi olabildiğince sıkı şekilde sütuna sarılınca Prenses koşmayı bıraktı. Nefes nefese kaldığı halde “Eh, şimdi kim kazandı bakalım?” diye sorabilmişti.
Bu soru ejderhayı öyle sinirlendirdi ki bütün gücünü toplayıp kocaman mor kanatlarını açtı ve kızın üstüne doğru uçmaya çalıştı. Elbette, bunu yapayım derken kuyruğunu çok kuvvetli bir şekilde çekmişti. Sonunda kuyruğu koptu ama kuyruğuyla beraber sütun ve adanın tamamı yerinden çıkmıştı. Bir dakika sonra ejderhanın kuyruğu çözüldü. Ada ise topaç gibi dönüyordu. O kadar hızlı dönüyordu ki herkes suratının üstüne düştü. Sıkıca tutundular çünkü bir şeyler olacağını hissediyorlardı. Büyücü hariç herkes bu durumdaydı. O Belçika tavşanlarının arasında güçlükle nefes alıyor, hayvanların tüyleri ve kalbindeki öfkeden başka bir şey hissetmiyordu.
Sahiden garip bir şey oldu. Ejderha Rotundia Krallığı’nı dünyanın başlangıcında dönmesi gereken tarafa çevirmişti. Ülke dönerken tüm hayvanların büyüklüğü değişmeye başladı. Kobay fareleri küçüldü, filler büyüdü. Eğer elleriyle birbirlerine sıkıca tutunmamış olsalardı kadınlar, erkekler ve çocukların da boyu değişecekti. Elbette, hayvanların bunu bilmesi beklenemezdi. İşin en iyi tarafı, küçük hayvanlar büyüdüğü ve büyük hayvanlar küçüldüğü sırada ejderhanın ufalarak Prenses’in ayaklarının dibine düşmesiydi. Yerde sürünen, kanatlı ve mor renkli küçük bir semender olmuştu.
“Ne şapşal bir şey bu,” dedi Prenses semenderi görünce, “Doğum günü hediyem olsun.”
Tüm insanlar hâlâ yüzüstü sımsıkı tutunurken büyücünün aklına sıkıca tutunmak gelmemişti. Onun tek düşündüğü Belçika fareleriyle bahçıvanın oğlunu cezalandırmaktı. Ancak büyük hayvanlar küçülürken o da hayvanlarla beraber küçüldü. Küçük mor ejderha Prenses’in ayaklarının dibine düşünce orada James Amca adında minik bir büyücü gördü. Hemen onu kaptı çünkü doğum günü hediyesi istiyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком,