Japon masalları. Yei Theodora Ozaki

Читать онлайн книгу.

Japon masalları - Yei Theodora Ozaki


Скачать книгу
adam ona hiç rahat vermeyip defalarca serçenin nerede olduğunu sordu, ona ne olduğunu illa ki biliyorsundur dedi. Sonunda kadın her şeyi itiraf etmek zorunda kaldı. Asık bir suratla, kıyafetlerini kolalamak için özel olarak hazırladığı pirinç ezmesini serçenin yediğini anlattı. Sonra serçe suçunu itiraf edince makasını alıp kuşun dilini kestiğini ve nihayet zavallı serçeyi kovup bir daha eve gelmesini yasakladığını söyledi.

      Yaşlı kadın kocasına serçenin dilini göstererek dedi ki:

      “İşte kestiğim dil! Pislik kuş, neden yedi ki hazırladığım kolayı?”

      Kocası, “Nasıl böyle zalim olabildin? Ah! Nasıl böyle acımasız olabildin?” diye sormaktan başka bir şey söyleyemiyordu. Cadaloz karısını cezalandıramayacak kadar iyi kalpli bir adamdı ama zavallı serçesinin başına gelenler yüzünden çok üzgündü.

      “Zavallı Suzume San’ım dilini kaybetmiş, ne kadar talihsizmiş!” dedi kendi kendine. “Artık cik cik ötemeyecek. Hem dili öyle fena şekilde kesildiğinden hasta olmuş olmalı! Ne yapmalı?”

      Yaşlı adam, karısı uyuduktan sonra çok ağladı. Geceliğinin koluyla gözyaşlarını silerken güzel bir fikirle teselli buldu: Sabah olur olmaz serçeyi arayacaktı. Bu kararı verdikten sonra nihayet uykuya dalabildi.

      Ertesi sabah gün ağarır ağarmaz uyandı, hızlıca kahvaltı edip tepeleri, ormanları aştı. Ne zaman bambu ağacı görse durup şöyle bağırıyordu:

      “Benim kesik dilli serçem nerelerde? Nerelerde benim kesik dilli serçem?”

      Öğle yemeğini yemek için bile mola vermedi. Büyük bir bambu ağacının yanına vardığında neredeyse akşam olacaktı. Bambu oyukları serçelerin en sevdiği yerler olduğu için yaşlı adam hep buralara bakıyordu. Nihayet sevgili serçesinin onu karşılamak için beklediğini gördü. Öyle sevindi ki gözlerine inanamadı. Hemen serçenin yanına koştu. Kuş, küçük başını öne eğdi ve sahibinin öğrettiği numaraları sergiledi. Böylece eski dostunu görmekten duyduğu sevinci gösterdi. Üstelik harika bir şey olmuştu, yine konuşabiliyordu. Yaşlı adam, başına gelenler yüzünden ne kadar üzüldüğünü söyledi ve dili olmadan nasıl bu kadar güzel konuşabildiğini sordu. Bunun üzerine serçe gagasını açtı ve eskisinin yerine çıkan yeni dilini gösterdi. İşte o zaman yaşlı adam, serçesinin sıradan bir kuş değil, bir peri olduğunun anladı. İhtiyarın neşesi kelimelerle tarif edilecek gibi değildi. Bütün üzüntüsünü, yorgunluğunu unuttu. Çünkü kaybettiği serçesini bulmuştu. Hem de hasta ve dilsiz değil, mutlu ve yepyeni diliyle sağlıklı bir hâldeydi; karısının ona reva gördüğü muamelenin izi kalmamıştı. Hepsinden önemlisi, o bir periydi.

      Serçe, yaşlı adamdan onu takip etmesini istedi. Önden uçarak adamı bambu oyuğunun ortasında güzel bir eve götürdü. Eve girip ne kadar güzel bir yer olduğunu görünce yaşlı adam şaşırıp kaldı. Bembeyaz ahşaptan yapılmış, evde halı yerine konulan krem renkli hasırlar, gördüğü en zarif şeylerdi. Serçenin oturması için getirdiği minderler de en güzel ipek ve krepon kumaştan yapılmıştı. Her odadaki tokonoma3 güzel vazolar ve cilalı kutularla süslenmişti.

      Serçe, yaşlı adamı şeref köşesine götürdü. Saygısını gösteren bir uzaklıkta reverans yaptı, bunca yıl kendisine göstermiş olduğu nezaket ve iyilik nedeniyle adama teşekkür etti.

      Sonra Serçe Hanım, artık ona böyle diyeceğiz, yaşlı adamı ailesiyle tanıştırdı. Zarif kaftanlar giymiş kızları, eski usul güzel tepsilerle türlü türlü leziz yemekler getirdiler. Öyle ki yaşlı adam, rüya gördüğünü düşünmeye başladı. Yemeğin ortasında serçenin kızları, misafirlerini eğlendirmek için harika bir dans gösterisi yaptı. Bu dansa “suzume-odori” yani “Serçe dansı” deniyordu.

      Yaşlı adam ömründe hiç bu kadar eğlenmemişti. Peri serçelerin ona hizmet ettiği, ziyafet sunduğu ve dans ettiği bu güzel yerde saatler su gibi akıp geçmişti.

      Fakat gece vakti gelip karanlık çökünce yaşlı adam, yolunun uzun olduğunu ve artık veda edip eve doğru yola çıkması gerektiğini hatırladı. Nazik ev sahibesine bu muhteşem eğlence için teşekkür edip onun hatırı için sinirli karısı yüzünden çektiği acıları unutmasını isteyerek yalvardı. Serçe Hanım’a onu böyle güzel bir evde hiçbir ihtiyacı olmadan yaşarken bulduğu için ne kadar mutlu olduğunu ve rahatladığını söyledi. Nasıl olduğunu, başına neler geldiğini öğrenmek için onu aradığını, onun için çok endişelendiğini anlattı. Artık her şeyin yolunda olduğunu bildiği için gönül rahatlığıyla evine dönebilirdi. Ona ihtiyacı olursa, haber göndermesi yetecekti.

      Serçe Hanım, onlarla kalıp, dinlenip eğlenmesi için yaşlı adama yalvardı; ama ihtiyar, karısına ve işinin başına dönmesi gerektiğini söyledi. Muhtemelen karısı, geç geldiği için ona çok kızacaktı. Bu yüzden, çok istediği hâlde bu nazik daveti geri çevirmek zorundaydı. Ama artık Serçe Hanım’ın nerede yaşadığını bildiği için zamanı olunca gelip onu ziyaret edecekti.

      Serçe Hanım, yaşlı adamı kalmaya ikna edemeyeceğini görünce hizmetçilerine biri büyük diğeri küçük iki kutu getirmelerini emretti. Kutular yaşlı adamın önüne kondu. Serçe Hanım, hangisini beğenirse onu hediye olarak vermek istediğini söyledi.

      Yaşlı adam, bu nazik teklifi reddedemedi ve küçük kutuyu seçip şöyle dedi:

      “Ağır olan büyük kutuyu taşıyamayacak kadar yaşlı ve güçsüzüm. İstediğimi alabileceğimi söylediğiniz için küçük olanı seçiyorum. Onu taşımam daha kolay olur.”

      Bunun üzerine serçeler, kutuyu sırtına almasına yardımcı oldular; yaşlı adamı kapıya kadar geçirip defalarca reverans yaparak zamanı olduğunda tekrar gelmesi için adeta yalvardılar. Yaşlı adam ve serçesi, böyle mutlu bir şekilde ayrıldı. Serçe, yaşlı kadının elinden çektiği acılar yüzünden en ufak husumet işareti göstermemişti. Tam tersine, karısına bütün ömrü boyunca dayanmak zorunda olduğu için yaşlı adamın hâline üzülüyordu.

      Yaşlı adam eve döndüğünde karısının suratı her zamankinden daha fazla asıktı. Çünkü gecenin geç saatleriydi ve uzun zamandır kocasını bekliyordu.

      “Bunca zaman nerelerdeydin?” diye sordu yüksek sesle. “Neden bu kadar geç geldin?”

      İhtiyar, getirdiği hediye kutusunu göstererek karısını yatıştırmak istedi. Sonra yaşadıklarını ve serçenin evinde nasıl eğlenceli zaman geçirdiğini anlattı.

      “Bakalım kutuda ne varmış,” dedi yaşlı adam, karısına tekrar homurdanma fırsatı vermeden. “Kutuyu açmama yardım etmelisin.” Karı koca önüne oturup kutuyu açtılar.

      İçindekileri görünce şaşkınlıktan ağızları açık kaldı; çünkü kutu, ağzına kadar altın ve gümüş para ve daha nice değerli eşyayla doluydu. Kutudakileri tek tek çıkarıp yere koydukları zaman küçük köy evlerinin paspasları ışıl ışıl parladı. Yaşlı adam, artık ona ait olan bütün bu serveti görünce sevinçten havalara uçtu. Serçenin armağanı, hayal edebileceklerinin ötesindeydi. Bu hediye sayesinde artık çalışmasına gerek olmadan ömrünün geri kalanını rahat ve refah içinde geçirebilirdi.

      Hiç durmadan, “Benim güzel serçeciğim sayesinde! Güzel serçeciğim sayesinde!” diyordu.

      Fakat yaşlı kadın, ilk şaşkınlığının ve altınla gümüşleri görünce duyduğu memnuniyetin ardından, kötü tabiatındaki açgözlülüğü daha fazla bastıramadı. Şimdi de büyük kutuyu getirmediği için yaşlı adamı azarlamaya başladı. Zira temiz kalpli adamcağız, serçelerin teklif ettiği büyük kutuyu değil de taşıması kolay olduğundan


Скачать книгу

<p>3</p>

Değerli nesnelerin sergilendiği bir çeşit cumba. (e.n.)