Robin Hood. Говард Пайл
Читать онлайн книгу.ediyorlardı.
Sonra elçi öne çıktı ve yüksek sesle oyunun kurallarını şu şekilde ilan etti:
“Her adam, şuradaki hedeften yüz elli yarda4 uzaklıktan atış yapacak. Herkes önce bir ok atacak ve en güzel ok atan on kişi tekrar atış yapmak üzere seçilecek. Bu on kişi arasından en güzel ok atan üç kişi yeniden atış yapmak üzere seçilecek. Bu üç kişiden her biri tekrar üç ok atacak ve en isabetli atışı yapan ödülü kazanacak.”
O sırada Şerif, öne doğru eğilip Robin Hood’un okçuların arasında olup olmadığını anlamak için dikkatle baktı ama Robin ve çetesinin giydiği asker yeşili kıyafetlere bürünmüş kimseyi göremedi. “Neyse.” dedi Şerif, kendi kendine. “Belki de hâlâ orada olabilir ve ben onu diğer adamların kalabalığı arasında kaçırıyorumdur. Ama en iyi on okçu seçildiğinde mutlaka göreceğim çünkü Robin Hood ya o en iyi on kişinin arasında olacak ya da ben onu hiç tanımamışım demektir.”
Okçuların her biri sırayla atışını yaptı. Kasaba halkı daha önce o günkü kadar usta bir okçuluk görmemişti. Altı ok hedefteki çemberin tam içindeydi, dört ok siyah bölgenin içindeydi; yalnızca iki ok dış çemberden vurdu ve son ok fırlayıp hedefi tam ortadan vurduğunda ise halk yüksek sesle haykırdı. Çünkü bu oldukça iyi ve asil bir atıştı.
Daha önce atış yapanlardan geriye yalnızca on kişi kalmıştı ve bu on kişiden altısı ülke çapında meşhurdu, orada bulunan halkın çoğu onları çok iyi tanıyordu. Bu altı meşhur adam; Kırmızı Şapkalı Gilbert, Dellli Adam, Diccon Cruikshank, William o’ Leslie, Hubert o’ Cloud ve Swithin o’ Hertford’dı. Diğer ikisi ise neşeli Yorkshire’dan delikanlılardı, bir diğeri Londra’dan geldiğini söyleyen uzun boylu, mavi giysili bir yabancıydı ve sonuncusu ise bir gözünün üzerinde yama olan, kırmızı giysili, paçavra kıyafetli bir yabancıydı.
“Şimdi.” dedi Şerif, yanında duran silahlı adamlarından birine. “Bu on kişi arasında Robin Hood’u görüyor musun?”
“Hayır, görmüyorum, efendim.” diye cevap verdi adam. “Altısını zaten çok iyi tanıyorum. O Yorkshirelı yiğitlerden ise biri çok uzun, diğeri de o cesur düzenbaza göre çok kısa. Robin’in sakalı sarıdır. Kırmızı yırtık pırtık giysili dilencinin sakalı ise kahverengi, üstelik bir gözü de kör. Mavili yabancıya gelince, Robin’in omuzları onunkinden en az on santim daha geniş.”
“Öyleyse.” dedi Şerif, öfkeyle bacağına vurarak: “Bu düzenbaz, bir haydut olduğu kadar bir korkakmış da. İyi kalpli ve dürüst insanlar arasında yüz göstermeye cesaret edemiyor.”
Kısa bir süre dinlendikten sonra bu on kuvvetli okçu tekrar ok atmak üzere alana çıktılar. Her biri iki ok attı ve onlar oklarını atarken tek bir ses bile yükselmedi, tüm kalabalık neredeyse ağzını bile açmadan dikkatle izledi. Ama sonuncu okçu okunu attığında kalabalığın içinden büyük bir çığlık daha yükseldi ve birçok kişi böylesi harika bir atışa karşı duydukları heyecanla şapkalarını havaya fırlattı.
Şerif’in yanında oturan ve seksen yıldır ok atan Dellli Sör Amyas: “Ben hayatım boyunca böyle bir okçuluk görmedim, üstelik altmış yıldır en iyi okçuları tanıyorum.” dedi.
Ve şimdi de daha önce atış yapanlardan geriye sadece üç adam kalmıştı. Biri Kırmızı Şapkalı Gill, biri kırmızı yırtık pırtık giysiler içindeki yabancı ve diğeri de Tamworth kasabasından Dellli Adam’dı. O sırada bütün insanlar yüksek sesle bağırıyordu; bazıları “Kırmızı Şapkalı Gilbert için, hadi Gilbert!” ve bazıları “Tamworthlu yiğit Adam için!” diye bağırdı. Ama kalabalıktan tek bir kişi bile kırmızı giysili yabancı için tezahüratta bulunmadı.
“Hadi Gilbert, bileğine kuvvet.” diye bağırdı Şerif. “Eğer en iyi atış seninki olursa, ödülün yanında sana bir de yüz gümüş peni vereceğim.”
“Gerçekten de elimden gelenin en iyisini yapacağım.” dedi Gilbert, kendinden emin bir tavırla. “Bir adam elinden gelenin en iyisini yapmaktan başka bir şey yapamaz ama bugün daha da iyisini yapmak için uğraşacağım.” Böyle söyleyerek sadağından geniş tüylü, güzel, kusursuz bir ok çıkardı ve ustalıkla yayın ipine taktı, sonra yayını dikkatle çekerek okunu fırlattı. Ok, dümdüz ilerledi ve hedefin tam ortasının yalnızca bir parmak kenarındaki bir mesafeye saplandı. “İşte Gilbert, işte Gilbert!” diye bağırdı tüm kalabalık ve “Tanrı aşkına!” diye bağırdı Şerif, ellerini birbirine vurarak: “Bu gerçekten iyi bir atıştı.”
Sonra eski püskü kıyafetli yabancı, işaretli yere geçti ve atış yapmak için dirseğini kaldırdığında kolunun altında beliren sarı yamasını ve tek gözüyle nişan almaya çalıştığını gören herkes dalga geçerek güldü. Porsuk ağacından yapılmış güzel yayını hızlıca çekti ve okunu ani bir hareketle fırlattı; okunu çekmesi ve fırlatması arasındaki zaman o kadar kısaydı ki kimse nefes bile alamadı; yine de oku diğerine göre hedefe daha yakın bir noktaya saplandı.
“Cennetteki tüm melekler ve yüce Tanrı aşkına!” diye bağırdı Şerif. “Bu nasıl bir atıştı böyle!”
Sonra Dellli Adam da dikkatli ve temkinli bir atış yaptı ve onun oku da yabancınınkinin hemen yanına saplandı. Kısa bir aradan sonra üçü de tekrar atış yaptı ve bir kez daha her ok çemberin içine saplandı. Ama bu sefer Dellli Adam’ınki merkezden en uzakta olandı ve paçavra kılıklı yabancının atışı en iyisiydi. Bir süre daha dinlendikten sonra hepsi üçüncü atışlarını yaptı. Bu sefer Gilbert nişan alırken çok dikkatli davranmış, mesafeyi keskin bir şekilde ölçmüş ve büyük bir özenle atışını yapmıştı. Ok dümdüz uçtu ve esintide dalgalanan bayraklar sesler yüzünden sarsılıncaya, karga ve papağanlar eski gri kulelerin çatılarına saklanıncaya kadar herkes çığlık çığlığa bağırdı. Çünkü ok tam hedefin ortasındaki noktanın dibine saplanmıştı.
“Bravo Gilbert!” diye bağırdı Şerif sevinçle. “Ödülün senin olmasını ve hak eden kişinin kazandığını görmek için sabırsızlanıyorum. Şimdi, seni paçavra herif, bundan daha iyi bir atış yap da görelim bakalım.”
Yabancı adam sessizlik içinde yerini aldığı sırada kimseden çıt çıkmıyordu, hatta o kadar derin bir sessizlik vardı ki kimse neredeyse nefes bile almıyordu, yalnızca merakla yabancının atışını bekliyorlardı. Bu arada yabancı da kıpırdamadan duruyordu; elindeki yayı beşe kadar sayana dek bekletti; sonra sağlam porsuk ağacından yapılmış okunu çekti, bir süre çekili tuttuktan sonra ipi bıraktı. Ok dümdüz uçtu ve o kadar isabetliydi ki Gilbert’in sapından bu okun etkisiyle gri bir kaz tüyü koptu ve yabancının oku parlak güneş ışınları altında Kırmızı Şapkalı’nın okunun hemen yanına, yani hedefin tam ortasına saplandı. Bir süre kimse tek kelime edemedi, kimse bağırmadı bile ama herkes büyük bir şaşkınlıkla birbirinin yüzüne baktı.
“Yok artık.” dedi Dellli ihtiyar Adam, uzun bir iç geçirip başını iki yana sallayarak: “Neredeyse kırk yıldan fazladır ok atıyorum ki her zaman da kötü değildi ama bugünden sonra bu işi bırakıyorum çünkü hiç kimse bu yabancıyla boy ölçüşemez.” Sonra sapını sadağına tıkırtıyla soktu ve başka hiçbir şey söylemeden yayının ipini çözdü.
Sonra Şerif ipek giysilerle, kadifeler içinde kürsüsünden indi ve yırtık pırtık kıyafetli yabancının güçlü yayına yaslanarak durduğu yere geldi; kasabanın iyi yürekli halkı da bu kadar harika atış yapan adamı daha yakından görmek için etrafında toplanmışlardı. “İşte, sevgili dostum.” dedi Şerif. “Al bakalım ödülünü, onu kusursuz bir şekilde hak ederek
4
91,4 santimetrelik İngiliz uzunluk ölçüsü birimi. (ç.n.)