İşler Tıkırında Gidiyor. Антон Чехов

Читать онлайн книгу.

İşler Tıkırında Gidiyor - Антон Чехов


Скачать книгу
Bunlar yeni bir tren kurmak, çabuk kurmak ve sıcak yerlerine kavuşmak için uğraşırlar.

      İhtiyar sorar: “Bu trenin numarası kaç?”

      “18!”

      “Asker treni nerede? Bizi ondan niçin ayırdılar?”

      Cevap alamaz, gara seğirtir. İlk iş olarak, tanıdığı başkondüktörü arar, onu bulamayınca istasyon şefinin yanına dalar. Şef odasında masasının önüne oturmuş, bir paket dolusu beyannameyi gözden geçirmektedir; meşguldür ve birinin girdiğini görmemiş gibi hep kâğıtlara bakar. Üzerinden büyüklük akar. Başı kara, saçları kısa, kulakları düşük, burnu uzun ve kemerlidir; sert ve güya hakaret görmüş bir hâli vardır. İhtiyar derdini yanmaya başlar, aldığı cevap şudur:

      “Ne demek istiyorsunuz?”

      Koltuğunun arkasına yaslanarak ve gittikçe köpürerek:

      “18 numara nenize yetmiyor? Açık, daha açık söyleyiniz. Anlamıyorum. Ne olmuş? Ben on dört parça mı olmalıyım?”

      Bu sorgular artar, ortada aşikâr bir sebep olmaksızın başmemur gittikçe daha sertleşir; ihtiyar para kesesini çözmeye çoktan hazırdır; fakat bilinemez ne sebeple kendisine tecavüz edilmiş ve bu nedenle tamamen öfkelenmiş bir hâl alan başmemur koltuğundan sıçrar, dışarı fırlar. Omzunu kaldırarak ihtiyar da çıkar ve yine dert dökecek birini arar.

      Can sıkıntısıyla bu dertli günü yeni bir dert ile bitirmek endişesiyle yahut da sadece gözüne üzerinde telgraf levhası asılı bir gişe tesadüf etmesiyle oraya yaklaşır, bir telgraf çekmek arzusuna düşer.

      Eline kalemi alır, düşünür ve oradan verilen mavi bir kâğıdın üzerine “Aceledir. Hareket şefliğine. Sekiz vagon sığırım var. Her garda demir atıyor. Bana ekspres bir numara vermenizi dilerim. 20 kelime cevaplıdır.” ibaresini yazar, imzasını koyar.

      Telgrafı çektirdikten sonra istasyon başmemurunun odasına döner. Siyaha çalar bir kumaşa geçirilmiş arkalıksız uzun bir kanepede gözlüklü, çenesi sakallı, kürk kalpaklı biri oturmaktadır. Kadın kürklerini andırır bir kürk giymiştir. Önünde kontrolör üniformalı, kuru, zayıf bir efendi durmaktadır.

      V

      Kontrolör, tuhaf kürklü yolcuya şunları anlatmaktadır:

      “Bir misal olarak arz edeyim ki dinlemenize değer: Z. şimendifer kumpanyası hiç istifini bozmaksızın, en sade bir iş görüyormuş gibi N.şimendifer kumpanyasından 300 eşya vagonu çalmıştır. Bu bir hakikattir efendim. Bunu her türlü yeminlerle teyit ederim. Bunları çalmış, kendi mıntıkasına çekmiş, üzerlerine yeni bir boya geçirmiş, kendine mahsus harfleri vurmuş. İnanıyorsunuz ya! N. kumpanyası her tarafa memurlar çıkarır, arar, tarar, günün birinde ne ile karşılaşsa beğenirsiniz? Kendi hatlarından birinden geçen Z. kumpanyası vagonlarından biri sakatlanır, bir istasyona çekilip bırakılır. Bu vagon depolardan birinde tamire alınır. Bir de görülür ki vagon tekerleklerinde N. kumpanyasının ufak markaları vardır! Nasıl efendim, beğendiniz mi? Böyle bir münasebetsizliği ben yapsaydım ta Sibirya’yı boylatırlardı; fakat koca şimendifer kumpanyası yapınca bu mübah bir şey oluyor…”

      Müdürler sınıfına mensup yüksek kimselerin sohbetine kulak misafiri olmak şerefi ihtiyara haz ve gurur verir; sakalını sıvazlar ve temkinli bir eda ile sokulur, söze karışır:

      “Bir misal de benden efendiler.” der. “Elli sığır sevk ediyorum. Vagon başına mesela 600 pudluk3 bir ücret veriyorum. Sekiz vagon hiç 600 pud tutar mı? Çok daha eksik gelir. Fakat kime dert anlatmalı?”

      Bu sırada ihtiyarı aramakta olan oğlu peyda olur: Kulak kabartır ve sandalyelerden birine ilişmek ister, ihtiyar devam eder:

      “Bunu hesaba katmazlar. Hâlbuki işte ben oğlumla sığırlarla birlikte bulunduğumuz hâlde güya üçüncü sınıfta gidiyormuşuz gibi adam başına 60 ruble ücrete tabi tutuluyoruz. Oğlum şu, iki evladım da evde; fakat onlar tahsil görüyorlar. Sonra efendiler, biliniz ki, şimendiferler benim fikrimce hayvan ticaretini yıkmışlardır. Evvelleri hayvanları oldukları yerde ayakta satmak bin kat hayırlı idi.”

      İhtiyar, sesine bir makam verir, her sözün sonunda oğluna bakar ve Görüyor musun, ben kimlerle konuşuyorum! demek ister.

      Kontrolör, ihtiyarın sözünü keser:

      “Düşününüz bir kere, bu hâllere hiç kızan, darılan var mı? Bir ses çıkaran var mı? Ne gezer! Niçin? Sebep pek sade: Rezalet göze çarpmak için, içimize batmak için birden patlamalı ve nizamı, intizamı birden kırıp geçirmeli. Fakat o alıştıra alıştıra gelmiş, geliyor, öteden beri kovalanan bir programın tatbikinden ibaret ve nizam, intizam denilen şeyin mayası o imiş gibi bir âdet şeklinde beliriyor! Şu şimendiferlerin her traversi bu rezaletin bir damgasını taşıdığı, pis kokusunu verdiği hâlde köklenen âdet bunları tamamen örtmektedir…”

      İkinci çan çalar. Garip kürklü efendi kalkar, kontrolör onun koluna girer ve ateşli ateşli söylenmekte devam ederek garın rıhtımına çıkarlar. O, treni boylayınca istasyon şefi acele acele odasına girer, masasının başına geçer.

      İhtiyar yaklaşır, sorar:

      “Efendim, ben hangi trenle gideceğim?”

      İstasyon şefi kâğıtlarına bakar ve heyecanla “Ay siz misiniz? Sekiz vagonu olan zat siz misiniz? Sizden vagon başına bir ruble yirmi kopek, yani toplam 14 ruble yirmi kopek almak lazım…” der, paraları alır, önündeki kâğıda bir şey yazar ve masasının üstünden bir demet kâğıt kavrayarak hızla çıkar.

      Akşamın onunda ihtiyarın telgrafına cevap gelir: “Tercih olunmanız bildirilmiştir.”

      İhtiyar bunu okuyunca sarhoş olur, böbürlenir, telgrafı büyük bir ehemmiyetle cebine indirir. Oğlunun yanına gider, gösterir. “Bak, anla!” der.

      Gece yarısı tren kalkar. Bir gün evvel olduğu gibi gece zifirî karanlık, hava pek soğuktur. İstasyonlarda uzun müddet kalırlar, delikanlı fötr palto üzerine uzanmış, çalgısını çalar. İstasyonlardan birinde ihtiyarın aklından bir zabıt varakası tutturmak geçer. Dileği üzerine jandarma oturur, yazar:

      “… 1889 yılının işbu kasımın onuncu günü N., şimendifer kumpanyası idaresinin 2’inci mıntıkası jandarma onbaşısı M., 19 Mayıs 1871 tarihli kanunun on yedinci maddesi hükmüne uygun olarak X. İstasyonunda işbu zabıt varakasını tanzim eyledim…” diye başlar ve sorar: “Peki, ne istiyorsunuz?”

      İhtiyar, jandarmanın önüne üstündeki beyanname suretlerini, posta ve telgraf makbuzlarını yığar. Jandarmadan ne istediğini doğru dürüst kendisi de bilmez. Hadiseyi değil bütün kayıplarını, zabıt varakasına falan veya filan istasyon şefiyle konuştuklarını uzun uzadıya ve dokunaklı bir kalemle koydurmak ister:

      “Ve Z. Garında istasyon şefi vagonları askerî trenden ayırttı. Sebebi sadece betine gitmiş olmamdan4

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить


Скачать книгу

<p>3</p>

Pud: Eski Rus ağırlık birimi. 1 pud = 16.38 kg. (e.n.)

<p>4</p>

Betine gitmek: Kötü karşılamak, ayıp saymak, kendisine yedirememek. (e.n.)