Akıl ve Tutku. Джейн Остин
Читать онлайн книгу.Willoughby’nin gitmeden önce onlar evde yokken buluşma sözü verdiği sonucunu çıkaran annesi bu yüzden Marianne’in evde kalmasından oldukça memnun oldu.
Eve döndüklerinde Willoughby’nin at arabası ve hizmetkârı kapının önündeydi; Bayan Dashwood düşüncesinde pek haklı olduğunu gördü. Şimdiye dek bu kadarını öngörmüştü fakat eve girdiğinde karşılaşacağı manzarayı hiçbir şekilde tahmin edemezdi. Daha holdeydiler ki içeriye girerlerken Marianne bir hışımla oturma odasından seğirtiyordu, mendili gözlerindeydi, gözü hiçbir şeyi görmez bir hâlde üst kata çıktı. Şaşkın ve korkmuş bir hâlde Marianne’in çıktığı odaya gittiler ve orada sadece Willoughby’yi buldular; sırtı dönük bir şekilde şöminenin rafına yaslanmıştı. Onlar içeri girince önüne döndü; yüzünden onun da Marianne ile aynı duygular içerisinde olduğu anlaşılıyordu.
Bayan Dashwood içeri girer girmez, “Bir şey mi oldu ona? Hasta mı?” dedi.
“Umarım değildir.” dedi Willoughby ve neşeli görünmeye çalışarak zoraki bir gülümseme ile ekledi: “Hasta olacak biri varsa o da benim. Zira büyük hüsrana uğradım!”
“Hüsran mı?”
“Evet. Çünkü size verdiğim sözü tutamıyorum. Bayan Smith bu sabah beni iş için Londra’ya göndererek onun eline bakan bu yoksul kuzeni üzerinde hiç çekinmeden zenginliğinin gücünü kullandı. Emirleri bu sabah aldım ve Allenham’a veda ettim; neşelenmek için sizle de vedalaşmaya gelmiştim ki…”
“Londra’ya mı? Bu sabah mı gidiyorsunuz?”
“Hatta şimdi.”
“Çok yazık! Ama Bayan Smith’in sözünü dinlemeli; onun işleri sizi bizden uzun zaman ayırmaz umarım.
Willoughby cevap verirken kızarmıştı: “Çok naziksiniz fakat Devonshire’a pek yakında döneceğimi sanmıyorum. Bayan Smith’i yılda bir kez ziyaret ederim.”
“Bayan Smith sizin buradaki tek ahbabınız mı? Burada sizi ağırlayacak tek ev Allenham mı? Ayıp ediyorsunuz Willoughby! Bir de davetiye ister misiniz?”
Willoughby daha da kızardı. Gözlerini yere dikmiş bir hâlde yalnızca şu cevabı verebildi: “Siz fazla iyisiniz…”
Bayan Dashwood şaşkınlıkla Elinor’a baktı. Elinor da aynı şekilde afallamıştı. Bir süre kimseden çıt çıkmadı. Sessizliği bozan Bayan Dashwood oldu: “Tek söyleyebileceğim sevgili Willoughby, burada her zaman iyi karşılanacaksınız; hemen dönmeniz için ısrar etmeyeceğim çünkü Bayan Smith’in tepkisinin nasıl olacağını ancak siz bilirsiniz; bu yüzden kararınızı sorgulamayacağım gibi isteğinizden de şüphe etmeyeceğim.”
Willoughby, “Mevcut ilişkilerim…” dedi, kafası karışık bir hâlde. “Öyle ki kendimi layık bulmadığım kadar…”
Duraksadı. Bayan Dashwood konuşamayacak kadar şaşkındı; bir sessizlik daha yaşandı. Sessizliği bozan Willoughby oldu. Cılız bir gülümsemeyle “Böyle uzatarak ahmaklık ediyorum. Varlıklarından şu an zevk almam imkânsız olan insanlarla daha fazla vakit geçirerek kendime eziyet etmeyeceğim.” dedi.
Herkesle vedalaştı ve gitti. Arabasına bindiğini gördüler ve araba bir dakika sonra gözden kayboldu.
Bayan Dashwood konuşabilecek hâlde değildi ve bu ani gidişin yarattığı endişe ve telaşla baş başa kalabilmek için hemen oturma odasını terk etti.
Elinor da en az annesi kadar rahatsızlık duyuyordu. Sıkıntı ve kuşku içinde neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Willoughby’nin vedasındaki tavrı, utancı, neşeliymiş gibi numaralar yapması, hele annesinin davetini kabul etmekteki isteksizliği pek rahatsız ediciydi; böyle korkması âşık bir insana, kendisine yakışmıyordu. Bir an onun hiçbir şeyi ciddiye almadığından korktu, sonra da kardeşiyle aralarında bir tartışma geçmiş olabileceğinden endişelendi Marianne’in öyle hışımla odadan çıkması için ortada ciddi bir tartışma olmalıydı; gerçi onun Willoughby’yi ne kadar sevdiğini düşününce bu da pek muhtemel gözükmedi.
Ayrılıklarının sebebi ne olursa olsun kardeşinin çok acı çektiği kesindi; Marianne’in dindirmeye çalışmak yerine, muhtemelen bir görev gibi beslediği ve büyüttüğü acısını en ince hislerle duyumsadı.
Yarım saat içinde annesi geri geldi; gözleri kızarmıştı ama yine de suratı asık değildi. İşinin başına otururken, “Sevgili Willoughby şimdi Barton’dan kilometrelerce uzakta Elinor.” dedi. “Kim bilir ne kadar istemeye istemeye gidiyordur.”
“Her şey çok tuhaf. Bu kadar ani gitmesi… Sanki hepsi bir anda oldu. Daha dün gece bizimle çok sevinçliydi, gülüyor, eğleniyor, sevgi gösterileri yapıyordu. Şimdi ise on dakika önce haber veriyor dönmemek üzere gittiğini. Bize söylediğinden daha fazlası var bence. Hiç kendi gibi konuşmuyordu, davranmıyordu. Sen de fark etmişsindir. Ne olabilir ki? Tartıştılar mı acaba? Yoksa davetini niye kabul etmek istemesin?”
“Eksik olan tek şey istek değildi Elinor. Kabul etmek onun elinde değildi. Enine boyuna düşündüm ve başta ikimize de garip gelen şeyleri anlayabiliyorum canım.”
“Gerçekten mi?”
“Evet. Ben kendimce en mantıklı açıklamayı buldum Elinor fakat sen her fırsatta her şeyden şüphelenmeyi seversin, o yüzden muhtemelen senin için yeterli olmayacaktır, yine de konuşarak beni fikrimden vazgeçiremezsin. Bence Bayan Smith, Marianne ile aralarında bir şeyler olduğundan şüphelendi ve bunu onaylamıyor -belki onun için başka planları var- ve o yüzden onu uzaklaştırmak istedi; iş için yollamak da güzel bir bahane oldu. Bence işin aslı bu. O da Bayan Smith’in onaylamadığının farkında, bunun için Marianne ile sözlendiğini açıklamaya henüz cesaret edemiyor; kadına bağlı olduğu için onun planlarına boyun eğiyor ve bir süreliğine Devonshire’dan uzaklaşmak zorunda olduğunu hissediyor. Biliyorum, böyle olmuş veya olmamış olabilir diyeceksin bana ama önüme başka mantıklı bir açıklama getirene kadar hiçbir bahaneyi dinlemeyeceğim. Şimdi bunlara ne diyorsun Elinor?”
“Hiçbir şey. Ne söyleyeceğimi tahmin ettin zaten.”
“O zaman, böyle olmuş veya olmamış olabilir diyorsun. Ah Elinor sana da hiç akıl sır ermiyor! Bardağın hep boş tarafını görürsün zaten. Willoughby’ye özür yakıştıracağın yerde Marianne’e keder, Willoughby’ye kabahat biçersin. Her zaman olduğundan daha soğuk bir şekilde vedalaştı diye onun kabahatli olduğunu düşünüyorsun, değil mi? Onun hiç dikkatsizlik etmeye hakkı yok mu veya az önce yaşadığı bir hayal kırıklığı yüzünden hâletiruhiyesi sarsılamaz mı? Doğruluğu kanıtlanmadı diye ihtimalleri de mi yok sayacağız? Sevilecek o kadar şeyi olan, üstelik hakkında kötü düşünmemiz için hiçbir sebep olmayan bu adamın hiçbir hakkı yok mu? Açıklanamayan davranışlar bir müddet sır gibi gelebilir. Hem, onun neyinden şüpheleniyorsun ki?”
“Ben de bir şey söyleyemiyorum. Fakat ondaki bu değişim yüzünden ister istemez tatsız bir şeyler döndüğünden şüpheleniyorum. Diğer yandan iyi taraflarının hakkını vermek gerektiği konusunda çok haklısın, kimseye haksızlık etmek istemem. Willoughby’nin kendine göre çok haklı sebepleri olabilir tabii ve umuyorum ki vardır. Fakat önceden haber vermek ona daha çok yakışırdı. Ketumluğu mantıklı olabilir ama böyle davranan Willoughby olunca bunu kabul edemiyorum.”
“Yine de onu, farklı davranmaya mecbur kalıp karakterine aykırı hareket ettiği için suçlama. Onu savunurken adil olduğumun farkındasın; buna sevindim. O da aklanmış oldu.”
“Tam olarak sayılmaz. Sözlendiklerini -eğer gerçekten öyle bir şey varsa tabii- Bayan Smith’den şu an için saklaması ve durum böyleyse Devonshire’da pek gözükmemesi yerinde olabilir fakat bunu bizden de saklaması için