Tarzan’ın Dönüşü. Эдгар Райс Берроуз
Читать онлайн книгу.tek yorumu “Güzel!” oldu. O gün, bu meseleden bir daha dolaylı yoldan dahi söz etmedi. O gece yatmadan önce birkaç mektup yazdı. Mektupları mühürleyip adresleri yazdıktan sonra hepsini, üzerinde D’Arnot’un adı yazan bir zarfın içine koydu. D’Arnot soyunurken Tarzan’ın bir gazino şarkısı mırıldandığını duydu.
Homurdanarak küfretti Fransız. Çok mutsuzdu; zira ertesi sabah güneşin, Tarzan’ın ölüsü üzerine doğacağından emindi. Böyle bir durumda Tarzan’ı bu kadar tasasız görmek ise sinirini bozuyordu.
“İnsanların birbirini öldürmek için böyle erken bir saati seçmesi hiç medenice değil.” dedi maymun adam, sabahın kör karanlığında rahat yatağından çıkmak zorunda kalınca. Deliksiz uyumuştu, o yüzden sanki kafasını yastığa daha yeni koymuş da arkadaşı gelip onu hemen uyandırmış gibi hissediyordu. Sözlerinin muhatabı, Tarzan’ın yatak odasının kapısında giyinip hazırlanmış şekilde duran D’Arnot’tu.
D’Arnot ise tüm gece neredeyse hiç uyumamıştı. Gergindi ve bu yüzden de çabuk parlamaya meyilliydi.
“Sen tüm gece bebek gibi uyudun herhalde!” dedi.
Tarzan güldü. “Ses tonuna bakılırsa uyuduğum için bana gocunmuşsun, Paul. Ama elimde değildi, gerçekten.”
“Hayır, Jean; mesele o değil.” diye karşılık verdi D’Arnot, gülümseyerek. “Ama meseleye öyle bir vurdumduymazlıkla yaklaşıyorsun ki bu beni çileden çıkarıyor. Seni gören, Fransa’nın en iyi nişancılarından birini değil de tahta bir hedefi vurmaya gidiyorsun zanneder.”
Tarzan omuz silkti. “Büyük bir yanlışın kefaretini ödeyeceğim, Paul. Kefaretin çok elzem bir özelliği de rakibinin nişancılığıdır. Öyleyse memnuniyetsiz olmamı gerektiren nedir? Bana Kont de Coude’un fevkalade bir nişancı olduğunu söyleyen sen değil miydin?”
“Yani öldürülmeyi ümit ettiğini mi söylüyorsun?” dedi D’Arnot, dehşet içerisinde.
“Öldürülmeyi ümit ettiğimi söyleyemem fakat sen de biliyorsun ki ölmeyeceğimi düşünmem için pek bir sebep yok.”
Eğer D’Arnot, De Coude’un Tarzan’ı şeref meydanında hesaplaşmaya çağıracağına dair gönderdiği haberi aldığı ilk andan beri maymun adamın aklında olan şeyi bilseydi, şimdikinden çok daha fazla dehşet içerisinde olurdu.
Sessizlik içerisinde D’Arnot’un büyük arabasına bindiler ve yine sessizlik içerisinde Etamps’a giden yarı karanlık yolda süratle ilerlediler. İki adam da kendi düşüncelerine dalmıştı. D’Arnot’unkiler yas doluydu, zira Tarzan’ı gerçekten de seviyordu. Hayatları ve yetişme tarzları tamamen farklı olan bu iki adamın arasında yeşeren büyük dostluk, birbirlerini tanıdıkça daha da güçlenmişti; zira erkeklik, şahsi cesaret ve şeref gibi yüksek idealler her ikisi için de aynı derecede mühimdi. Birbirlerini anlayabiliyorlar ve birbirleriyle arkadaş olmaktan gurur duyuyorlardı.
Maymunların Tarzanı’nın düşüncelerinde ise geçmiş vardı; her şeyden bihaber orman hayatının mutlu anlarının güzel hatıralarını düşünüyordu. Merhum babasının kulübesindeki masanın üzerine bağdaş kurup güneşten kavrulmuş küçük bedeniyle büyüleyici resimli kitapların üzerine eğilerek geçirdiği sayısız saatlerde o kitaplardan, kulakları henüz tek bir insan sesi dahi işitmemişken yazı dilinin sırrını hiçbir yardım almadan çözdüğü çocukluk zamanlarını anımsamıştı. İlkel ormanın kalbinde Jane Porter ile baş başa kaldığı o günü düşündüğünde ise güçlü yüz hatları, bir mutluluk gülümsemesiyle yumuşadı.
Kısa bir süre sonra arabanın durmasıyla daldığı hatıralardan uyandı; gidecekleri yere varmışlardı. Tarzan’ın aklı günün meselesine döndü. Ölmek üzere olduğunu biliyordu lakin içinde ölüm korkusu yoktu. Vahşi ormanın sakinleri için ölüm sıradan bir şeydi. Tabiatın ilk kanunu onları hayata sıkı sıkıya sarılmaya, hayatta kalmak için dövüşmeye zorluyordu ama, onlara ölümden korkmayı öğretmiyordu.
Şeref meydanına ilk varanlar D’Arnot ve Tarzan olmuştu. Kısa bir süre sonra da De Coude, Mösyö Flaubert ve üçüncü bir beyefendi daha geldi. Üçüncü kişiyi D’Arnot ve Tarzan’la tanıştırdılar; adam bir hekimdi.
D’Arnot ve Mösyö Flaubert kısa bir süre aralarında fısıldaştılar. Kont de Coude ve Tarzan meydanın iki zıt tarafında duruyorlardı. Çok geçmeden düello şahitleri onları çağırdı. D’Arnot ve Mösyö Flaubert iki tabancayı da kontrol ettiler. Mösyö Flaubert uyulması gereken şartları sıralarken biraz sonra karşılaşacak olan iki adam sessizce duruyorlardı.
Sırt sırta durmaları gerekiyordu. Mösyö Flaubert’in işaretiyle tabancaları yanlarında asılı şekilde, zıt yönde yürüyerek birbirlerinden uzaklaşacaklardı. Her ikisi de on adım uzaklaştıktan sonra da D’Arnot son işareti verecekti. Bu işaretten sonra arkalarına dönecek ve biri yere düşene kadar ya da ikisinin de üç atış hakkı bitene kadar ateş edeceklerdi.
Mösyö Flaubert konuşurken Tarzan tabakasından bir sigara aldı ve yaktı. De Coude ise serinkanlılığın vücut bulmuş hâliydi âdeta; nihayetinde Fransa’nın en iyi nişancısı değil miydi?
Biraz sonra Mösyö Flaubert başıyla D’Arnot’a işaret etti ve şahitler, kendi düellocularına pozisyon aldırdılar.
“Hazır mısınız, beyler?” diye sordu Mösyö Flaubert.
“Epeyce.” diye karşılık verdi De Coude.
Tarzan başını evet manasında salladı. Mösyö Flaubert işareti verdi. Düellocular yavaş yavaş birbirlerinden uzaklaşırken Mösyö Flaubert ile D’Arnot birkaç adım geri çekilerek onların ateş hattından çıktılar. Altı! Yedi! Sekiz! D’Arnot’un gözleri yaşlıydı. Tarzan’ı çok seviyordu. Dokuz! Bir adım daha atıldı ve zavallı Teğmen, vermekten imtina ettiği o işareti verdi. Onun için bu işaret, en iyi arkadaşının sonu demekti.
De Coude süratle döndü ve ateş etti. Tarzan biraz irkildi. Tabancası hâlâ belinde asılıydı. De Coude tereddüt etti; rakibinin yere düşmesini bekler gibi bir hâli vardı. Fransız, çok tecrübeli bir nişancıydı; hedefe isabet ettirdiğini biliyordu. Yine de Tarzan tabancasına davranmıyordu. De Coude bir el daha ateş etti ama maymun adamın tavrı, dev adamın tasasız rahatlığındaki o aşikâr, mutlak vurdumduymazlık ve hatta telaşsız bir şekilde sigarasını tüttürmeye devam edişi, Fransa’nın en iyi nişancısının serinkanlılığını bozmuştu. Tarzan bu defa irkilmedi ama De Coude onu yine vurduğunu biliyordu.
Birdenbire durumun izahatı Fransız’a malum oldu; rakibi soğukkanlı bir şekilde durup hiçbir şey yapmayarak De Coude’un üç atış hakkını, ölümcül bir yara almadan doldurtmaya çalışıyordu. Sonrasında sıra kendisine gelecek; De Coude’u bile isteye, telaş etmeden ve soğukkanlı bir şekilde öldürecekti. Fransız, sırtının ürperdiğini hissetti. Zekice ve şeytanca bir plandı bu. Ne tür bir mahluk iki kurşun yediği hâlde böyle sakince durup üçüncüsünü bekleyebilirdi?
Böylece De Coude, bu kez çok dikkatli nişan aldı ama sinirleri boşalmıştı bir kere; ıskaladı. Tarzan, bacağının yanından sarkan tabancasını almak için hiçbir teşebbüste bulunmadı.
İkisi kısa bir süre durup birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Tarzan’ın yüzünde acınası bir hayal kırıklığı ifadesi vardı. De Coude’unkinde ise hızla büyüyen bir korku. Evet, korku.
Daha fazla dayanamadı.
“Tanrı aşkına, Mösyö! Ateş etsenize!” diye bağırdı.
Fakat Tarzan tabancasına davranmadı. Onun yerine De Coude’a doğru yürümeye başladı ve onun niyetini yanlış anlayan D’Arnot ve