Aytmatov Araştırmaları. Анонимный автор

Читать онлайн книгу.

Aytmatov Araştırmaları - Анонимный автор


Скачать книгу
ana(ç) geyiğin türünün devamını sağlamak için yakardığı görülür:

      “Boz Geyik genç avcıya gözyaşları dökerek yalvarmış:’Geyik soyunu kırıp tükettin. Soyumuzun tamamen yok olmaması için eşim Tav-Teke’yi sağ bırakmanı istiyorum. Bunun için yalvarıyorum sana. Onu vurma!

      Ama genç avcı onu dinlememiş. Nişan almış ve bir atışta Tav-Teke’yi vurmuş. Vurulan Tav-Teke yardan aşağı yuvarlanıp gitmiş. O zaman boz geyik, acıdan inim inim inlemiş. Sonra genç avcıya dönmüş:

      -Hadi beni de vur, yüreğime nişan al, hiç kımıldamayacağım. Ama vuramayacaksın! Bu senin son atışın olacak, senin de sonun olacak! (..)

      Boz Geyik lanet okuduktan sonra, kayadan kayaya, dağdan dağa sekerek, ağlaya ağlaya gitmiş.” 138

      Beyaz Gemi’de ise, annesine ihtiyaç duyan bütün kimsesiz çocukların adına konuşur. Onun anne algısında çocuğuna sınırsız özveri içindeki annelere duyulan özlem dikkat çeker. Güçsüz ve mutsuz olmasının temel nedeni annesizliğidir:

      “Kendi kendisiyle konuşmayı severdi. Ama şimdi bir çantası vardı ve onunla konuşuyordu; ‘Buzağımız da iyice büyüdü ha! Kuvvetli bir dana oldu. İpini çektiği zaman tutmak çok zor oluyor. (..) inek onun anasıdır ve sütünü hiçbir şeyini esirgemez. Anlıyorsun değil mi? Anneler hiçbir şeyi esirgemez. Bunu Gülcemal söyledi. Onun da bir kızı var. Az sonra ineği sağacaklar.” 139

      Doğa (doğa ana), hayvan (Maral Ana) ve insan annelikte kesişirler. Annesi çaresizlik içinde onu terk etmiştir, fakat doğa ana hep yanındadır; bir de mitik anlatının imgesi Maral Ana. Annesiz bir çocuk olarak tek başına bir yaşam sürdüren çocuk gibi ev ve anne yokluğunun netleştirdiği mutsuzluk, Elveda Gülsarı’da annesini kısa bir süreliğine göremeyen çocuğun dilinden aktarılır: “Caydar yokken ocaktaki ateş bile alevsiz, korsuz bir yetim gibi kalıyordu. (..) Babaları, baba idi ama, analarının yerini tutamazdı.”140

      Annesizlik tüm yaşamsal alanları körleştirir; Maral Ana’nın ölümü ise tüm tutunma noktalarını yok eder. “Yavruları için gülümseyecek gücü her zaman bulan”141 annelerin yokluğu tüm düşlerin karabasana dönüşmesine sebep olur. Annesizliğin çocuk üzerindeki yıkıcı etkisi Kasandra Damgası’nda başkişi aracılığıyla tekrarlanır. Kadın adaylar X birey yetiştiriciliği için bir fabrika gibi kullanılır; doğacak olan çocukların kadın mahkumlarla hiçbir bağlantısı olamaması ve bu işin karşılığında kadınlara/annelere para verilmesi yani pragmatik bir algıyla anneliğin bir mesleğe dönüştürülmesi hedeflenir; ve kadınların rahmi kiralanır: “KGB’ de çalışan biri ile bir konuşmam olmuştu. Ona belki de anonim doğan çocukları kendi rahimlerinde yetiştirmek bazı kadınlar için bir meslek, hem de iyi para kazandıran bir meslek olacaktı.” 142

      Kadının salt cinsiyetiyle ele alınması kadının kendisine karşı duyduğu saygıyı yitirmesine kutsal annelik kavramının anlamını kaybetmesine neden olur. Annelik ve babalık algıları değişir. X fertler projesinin sorumlu yürütücüsü başkişi Andrey Krıslstov, kendisi de terk edilmiş bir kişidir. Alman Baba ve Rus Ana’dan dünyaya gelen başkişi, II. Dünya Savaşı’nın günahlarından biridir. O, anneannesi tarafından bir kış günü yetiştirme yurdunun kapısına terk edilir:

      “Ben küçücük yavruyken, battaniyeye, onun da üzerinden çuval bezine sarılı olarak yetiştirme yurdunun önündeki merdivene bırakılmıştım. Çocuk yurdunda bana verilen Krılstov (küçük merdiven) soyadı da buradan kaynaklanıyor. (..) Annemin ayakları altında gıcırdayan sert karın sesini hatırlıyorum. (..) kalbinin acıyla çarptığını hatırlıyorum. O, yürürken hızla nefes alıyor ve devamlı ağlamaklı bir sesle gözyaşlarını zor tutarak bana bir şeyler fısıldıyordu. (..) Beni merdiven önüne bıraktığı zaman neler olduğunu anlamamıştım. Soğuktu, donuyordum ve onun geri gelerek beni almasını bekliyordum. (…) şimdi anlıyorum. Sık sık aynı rüyayı görüyorum; Kürtünlerde yürüyorum, annemin ayak izlerini arıyorum, bu izler beni ormanın derinliklerine götürüyor, korkuyorum, üşüyorum, kar bastırıyor ve ben ‘annei anna’ diye bağırıyor ve uyanıyorum. O korkunç soakta böylesine korkunçbir adım atmaya annemi mecbur eden şey neydi? Bir bilseydim! Babam kimdi!” 143

      Annesinden ayrı bir sürgün hayatı yaşayan Andrey Krılstov, evden ve anneden kovulmuştur. Bu trajik durumun kendisinde açtığı onulmaz yaraların öcünü tüm toplumdan almak ister ve kendisi gibi X fertlerin üretimi için uğraşır. Fakat X fert projesi için çağrılan mahkûm kadın Runa ile tekrar anneliğin içtenliğine tutunur ve kurtulur. İlk denek kurban olan Runa, kadın mahkûmların rahimlerine embriyo yerleştirilerek hamile kalmalarının sağlanması ile başlayan devlete/ rejime bağlı mankurtlar yani X fert yetiştirme projesinden kurtulmak için ölümü seçer: “İnsanların doğa ve tanrı tarafından belirlenen yöntemle mi yoksa şeytanın gösterdiği yöntemle mi çoğalmaları gerektiği sorusu sizce problem değil mi?”144

      Runa’nın mülakat sırasında Andrey’e söyledikleri sözler, onun da uyanmasını sağlar. Runa’nın ölümü, o dönemde yaşanılan kaos ortamına sessiz bir başkaldırıdır. O, bütün yaşadıklarını benliğine sindirerek bir patlama yaşar. “Anne ve kadının ebedi kutsallığını…”145 farkındalığındaki Aytmatov, kadın’ın anaç/ barışçıl/ şefkatli/ duygusal niteliklerini yaratıcı, düzenleyici, kurtarıcı niteliklerle bütünleyerek anlam alanına taşır. Böylece anne, toprak gibi öze dönüşün ve varoluş olanaklarının taşıyıcısı kutlu bir sığınak olur. Trajik kırılma anlarında hemen devreye girer; bedenin ve ruhun yaralarını iyileştirir. Zamansal ve mekansal bir “anı evi”146 kimliği kazanan anne, bireyin geçmişten geleceğe akışındaki en önemli tamamlayıcısı ve yönlendiricisi olur.

Su Gibi Yeniden Dirilten Ruh: Eş

      Su, ateşle toprak arasında varlıkbilimsel bir ara unsur; kendinden geçen bir varlıktır. Her dakika ölür ve durmaksızın çöker; fakat her zaman akışına devam eder, her zaman düşer, her zaman yatay ölümler yaşar. Ve acısı sonsuz olmasına rağmen derinliğinde akan yazgısına sahip çıkar.

      Aytmatov anlatılarında bir erkek ile evlenen, onun eşi ve çocuklarının annesi olarak toplumsal yaşamda yerini alan kadınlar, “anne sütüyle içi(n) e yansıttığı masal, yaşamın mesajı”147 gibi tüm varlığını saran ataerkil düzenin verileriyle donatılmışlardır. Bu kadınlar, evlendiği erkek ile yaşamını ruhsal anlamda tamamlamak ve erkeği de tamamlamak isterler; erkeği yaşamlarının merkezine yerleştirirler ve artık erkekleri için yaşamaya başlarlar. Onlar için evlilik genel anlamda “insan toplumlarının evrensel ensest yasağına getirdiği evrensel bir çözüm”148 olmanın ötesinde ideal masalsı birlikteliğe yaklaşıp, aile mitosu anlayışının organik bütünlüğüne uyum ve destek sağladığı zaman birey için anlam kazanır. Su gibi sadece yatay değil derin akışlarda var olamaya çalışan bu kadınlar için evlilik, “beraberlik içinde bireyleşme”149 ya da iki kişinin aynı noktada buluşması, aynı noktaya bakmasıdır; sadece tensel birlikteliği ifade etmez ve kurtuluşu değil mücadeleyi imler. Bu kadınlar yazarın annesi Nagima’ya


Скачать книгу

<p>138</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 218.

<p>139</p>

Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi (Çev. Refik Özdek), Ötüken, İstanbul, 1991, s. 23.

<p>140</p>

Cengiz Aytmatov, Elveda Gülsarı, s. 128.

<p>141</p>

Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi, s. 85.

<p>142</p>

Cengiz Aytmatov, Kassandar Damgası (Çev. Ahmet Pirverdioğlu), Elips, İstanbul, 2011, s. 232.

<p>143</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 203.

<p>144</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 237.

<p>145</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 144.

<p>146</p>

Gaston Bachelard, age., s. 42.

<p>147</p>

Collette Downling, Sinderalla Kompleksi (Çev. Selçuk Budak), Öteki Yayınları, İstanbul, 1998, s. 10.

<p>148</p>

Elisabeth Badinter, Biri Ötekidir (Çev. Şirin Tekeli), Afa Yayınları, İstanbul, 1986, s. 117.

<p>149</p>

Engin Geçtan, Hayat, Metis Yayınları, İstanbul, 2002, s. 34.