Nazar Boncuğu. Anar

Читать онлайн книгу.

Nazar Boncuğu - Anar


Скачать книгу
cesedi sonra çıkarırız.

      Nasrullah, sırtı açılan mezara doğru oturmuştu, votkayı bardaklara koydu.

      –Bakıyorum da, pek yiyip içene benzemiyorsun, senden hoşlandım. Senin sağlığına içiyorum.

      Kadehi ağzına yaklaştırdığı anda Fazıl’ın yüzünde beliren dehşet ifadesini gördü. Kadeh elinden düştü, votka gazetenin üzerine saçıldı, ıslanan yerlerde de kara lekeler oluştu. Nasrullah, Fazıl’a baktı.

      –Ne?

      –O.. o… raya… bak…

      Nasrullah kafasını çevirip mezara doğru baktı. Bembeyaz kefeninin içinde kımıldayan ceset mezardan çıkmaya çalışıyordu. Fazıl deliye dönmüşçesine yerinden fırlayıp arabaya doğru koştu, ayağı takılıp tökezledi ve yere devrildi, tekrar kalkıp bin bir güçlükle kendini otobüse atıp kontağı çevirdi, motoru çalıştırıp anında oradan uzaklaştı.

      Nasrullah votkayı kafasına dikip kederli kederli gülümsedi ve kendi kendine; —Allah bilir ya, çocuk ki, çocuk, ömründe hiç hortlayan birini görmemiş sanki – diye söylendi.

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      Kaybolan Garaj

      Kiminle konuştuğumu bilmiyor muyum? Ne demek istediğimi biliyorsun artık, bunu gözlerinden okuyorum. Sırrımı senden saklayabilecek miyim? Bu sırrımı kendi dilimden mi duymak istiyorsun? O zaman öğren: Biz seninle değil, onunlayız.

Dostoyevski (Karamazof Kardeşler)

      Eğer gözlerin hafızası silinmeseydi psikolojik körlük, yeni görülen objeleri tanımama gibi bir problem de olmazdı. Göz hafızasının körelmesi psikolojik körlüğe sebep oluyor. Bazı insanlar nesneleri iç dünyalarıyla görüyorlar, ama açık olan gözleriyle onları tanıyamıyorlar.

Anrı Bergson (1859-1941) (Hafıza ve Beyin)

      Çöpçü Dadaş dehşete kapılmışçasına eve geldi ve elini yüzünü yıkamadan eşine:

      –Kadın çabuk bir bardak çay ver, sana öyle şeyler anlatacağım ki, tüylerin diken diken olacak – dedi.

      Ocakta çayı demleyene kadar Dadaş’ın sabrı yetmedi ve eşinin yanına, mutfağa gitti.

      –Dışarıda tuvaletin yanında garaj var ya…

      –Orada garaj mı var?

      –Var, var, tuvaletin öbür tarafında. Şimdiye kadar görmemiştim, bahçeye girince göze çarpmıyor.

      –Var, var tamam, ne çıkar?

      –Dinle, şu yukarıdaki komşumuz var ya..

      –Ee… Ne söyleyeceksen desene.

      –Bugün arabayı sürüp o garajın önüne gitti.

      –Onun arabası mı var?

      –Varmış demek…

      –İyi, ne var bunda? Varsa var…

      –Arabadan indi, garajın kapısını açtı, ben de oraları süpürüyordum, yan gözle garajın içine baktım. Ne görsem iyi?

      –Ne gördün be, söyle de ödümüzü koparma.

      Dadaş, karısının koyduğu çaydan bir yudum alıp:

      –Baktım…

      –Hııı…

      –Baktım garajın bir tarafında türlü türlü araçlar dizilmiş. Filmlerde bile o tür şeyleri görmedim. Dürbün müdür, projektör müdür nedir, kocaman camları oluyor ya… Ona ne diyorlar?

      –Hangi camlar?

      –Ne bileyim be, bilim adamları kitap okudukları zaman bakıyorlar ya…

      –Mikroskop mu?

      –Ne? Yıldızlara da mı onunla bakıyorlar ya?

      –Yoo, o teleskoptur. İyi de, ne var bunda?

      –Her tarafta büyüklü küçüklü aynalar.

      –Herif, galiba senin işin gücün bitmiş, ayna aynadır işte, ne olmalı peki!

      –Yahu dur, lafımı kesme – çaydan bir yudum daha aldı – aynaların altında, üstünde, yanında büyüklü küçüklü nazar boncukları asılmış. Hani sen televizyon aldığında birini alıp ona asmıştık ya.

      –Galiba o da arabasına kötü nazar falan dokunmasın diye alıp asmış. Yabancı marka mı?

      –Ne bileyim, arabadır işte… evde pişmemiş, komşudan da gelmemiş.. Acele etme, kabuksuz yumurtlama dur hele.

      –Yahu çıkarsana baklayı ağzından, bir kelime laf edeceksin meraktan çılgına çeviriyorsun insanı…

      –Otur şu sandalyeye de sonra yere devrilme.

      –…

      –Arabadan bir çuval çıkardı, ağzını açtı, yalan olmasın elli altmış tane fareyi garaja bıraktı.

      –Ne?

      Hayretten donakaldı.

      –Ne diyorsun be herif, o deli mi?

      Dadaş, söylediklerinin karısını bu derece şaşırtmasından son derece memnun olmuştu.

      –Evet, küçük küçük fareler.

      –Peki sonra ne yaptı?

      –Sonrasını göremedim, garajın kapısını hemen kapadı.

      –Yahu herif, diyorum şu organlara bir haber salsan, adam casus falan olur, belki de farelerin eliyle halkımızı mahvetmek istiyordur.

      –Boş boş konuşma be kadın, farenin de eli mi olurmuş?

      –Eli olmasın ayağı olsun. Belki de canı çıkasıca herif fareleri kullanarak halkımıza hastalık falan bulaştırmak istiyor.

      –İyi de, ne diyorsun kadın, şimdi ne yapalım. Belki de dediğin gibi casus falandır, halkımızı zehirlemek istiyor, yoksa bu kadar fare adamın neyine gerek?

      –Bu kadar fareyi nereden toplamış be… Hayır, sen bu durumu mutlaka büyüklere ulaştırmalısın.

      –Bugün artık çok geç, yarın erkenden nere gerekiyorsa oraya giderim.

      Bütün gece boyu kadın da, adam da rüyalarında farelerle uğraştılar. Rüyalarında fareler pencerelerinden içeri girerek evlerini dolduruyordu. Küçükhanım, rüyasında yüzünü fareler tırmalamaya başladığında can havliyle haykırıp uyandı.

      –Hey, herif, baban annen cennetlik olsun, çabuk kalk nere gerekiyorsa oraya var durumu anlat, sonra onlara niye haber vermedik diye başımıza iş açarlar vallahi…

      Dadaş kalkıp alelacele giyindi. Kahvaltıyı bırak bir bardak çay bile içmeden binadan avluya ayak basınca karşısına garajın sahibi çıktı. Adam Dadaş’a uzun uzun dikkatle baktı, sanki Çöpçü’yü ilk defa görüyordu, verdiği selamını bile almadan dönüp uzaklaştı.

      Dadaş, birden kahvaltı yapıp çay içmediğini hatırladı ve tekrar eve döndü.

      –Gittin mi?

      –Nereye gitmeliydim?

      –Büyüklerin yanına gideceğim demiyor muydun?

      –Büyüklerin yanında ne işim var?

      –Yahu herif, dün, büyüklerin yanına varıp durumu anlatacağım demedin mi?

      –Hangi durumu be kadın, ne saçma sapan şeyler konuşuyorsun!

      –Saçma sapan konuşan sensin, şu fareler konusunu anlatan sen değil miydin?

      –Ne faresi be


Скачать книгу