İki Şehrin Hikâyesi. Чарльз Диккенс
Читать онлайн книгу.mahkûmu kurban seçtiklerini izah ediyordu. Mahkûm, Fransa’daki bazı aile meselelerinden ötürü Manş Denizi’ndeki bu seyahatleri yapmak zorundaydı; ancak sevdikleri ve yakınlarını düşündüğü için tüm hayatı boyunca bu seyahatleri gizli tutması gerekmişti. Tanık olduklarını açıklarken acı çeken genç bayana zorla söyletilen sözler ve çarpıtılan tanıklığı nasılsa artık bir şey ifade etmiyordu. Herhangi bir genç beyefendiyle genç bayan arasında geçebilecek nezaket ve inceliğe dayalı küçük ve masum sohbet de unutulmuştu. Tabii George Washington’la ilgili kısmı hariç. Bu ölçüsüzce bir hareketti ve sadece bir eşek şakası olarak kabul edilebilirdi. Ulusal nefret ve korkulardan çıkar sağlamaya dayalı bu girişimler karşısında hükûmetin direnç gösterememesi, zayıflık olurdu. Başsavcı da bunu kullanmıştı. Bununla beraber bu suçlamaların hiçbir dayanağı yoktu. Alçak ve rezil tanıklar ise devlet mahkemelerini fazlasıyla meşgul eden böyle davaları çirkinleştirmekteydi. Fakat başsavcı bu noktada itiraz edip sanki söylenenler yanlışmış gibi sert bir yüz ifadesi takınarak, avukatın bulunduğu konumdan dolayı böyle kinayelerde bulunmaması gerektiğini söyledi.
Bay Stryver bundan sonra az sayıdaki tanıklarını çağırdı. Bay Cruncher bu kez de başsavcının jüriyi kendi tarafına çekme çabalarını izledi. Başsavcı, Barsad ve Cly’ın, avukatın kendilerine düşündürdüğünden yüz kat daha iyi, mahkûmun da yüz kat daha kötü olduğunu göstermeye çalıştı. Nihayet söz hâkime geldi ama onun da mahkûm için kefen dikmeye kararlı olduğu kesindi.
Ve artık jürinin karar verme vakti gelmişti. Büyük yeşil sinek ordusu yeniden oğul verdi.
Çok uzun zamandır tavana bakmakta olan Bay Carton, bu heyecanlı anda bile ne yerini ne de tavrını değiştirdi. Takım arkadaşı Bay Stryver önündeki kâğıtları düzenliyor, yanında oturanlara fısıltıyla bir şeyler söylüyor ve ara sıra heyecanla jüriye bakıyordu. Bu esnada izleyiciler az ya da çok yer değiştirmiş, aralarında yeni gruplaşmalar olmuştu. Hâkim ise koltuğundan kalkmış, kürsüsünde bir aşağı bir yukarı yürümekteydi. Bu hareketleri neticesinde izleyiciler onun da heyecanlı olduğundan hiç şüphe etmediler. Sadece tek bir kişi, yarısı yırtılmış cübbesi ve biraz önce çıkarılıp özensizce takılan peruğuyla kavgadan yeni çıkmış gibi görünen adam, hiç heyecan belirtisi göstermeksizin elleri cebinde tüm gün yaptığı gibi tavanı seyrediyordu. Pervasız tavrı onu itibarsız biri gibi göstermekle kalmıyor, aynı zamanda da mahkûma olan benzerliğini azaltıyordu. Birbirleriyle karşılaştırıldıklarındaki bir anlık ciddiyeti ise bu benzerliği kuvvetlendirmişti. Dikkatlerini ona yöneltmiş olan kişilerse aralarında, mahkûmla avukatın aslında pek de benzemediklerini söylüyorlardı. Bay Cruncher da böyle düşünenlerden ve yanındakiyle bunu paylaşanlardan biriydi. Ve ekledi: “Bahse girerim hiç dava alamıyordur. Dava kazanabilecek birine benzemiyor, öyle değil mi?”
Buna karşın Bay Carton, dışarıdan görünenin aksine, mahkemedeki her detayı yakalıyordu. Nitekim Bayan Manette’in başının babasının göğsüne düştüğünü ilk gören de o oldu ve yüksek sesle görevliyi çağırdı: “Mübaşir! Şu genç bayana bakın. Beyefendiye onu dışarı çıkarması için yardımcı olun. Görmüyor musunuz, düşecek!”
Dışarı çıkarılırken kıza karşı büyük bir acıma hissi vardı; herkes babasının acısını paylaşıyordu. Esaret günlerini hatırlamanın babası için büyük bir ıstırap olduğu açıktı. Sorgulanırken içinde büyük çalkantılar yaşıyordu. Derin düşüncelere dalıp gitmesi onu olduğundan yaşlı gösteriyordu. İçindeki üzüntü kapkara bir bulut gibi yıllardır yüreğine çöreklenmişti.
Jüri bir karara varamamıştı ve dinlenmek istiyorlardı. Belki de George Washington’u unutamamış olan hâkim uzlaşamadıkları için şaşırmıştı, ancak nöbetleşe dinlenebileceklerini belirterek jüri üyeleri gibi kendisi de memnuniyetle dinlenmeye gitti. Dava tüm gün boyunca sürdü; artık salondaki lambalar yanıyordu. Jürinin çok uzun süredir salonda olmadığı konuşulmaya başlanmıştı. İzleyiciler içecek bir şeyler almak üzere dışarı çıkmışlardı; mahkûm ise sanık sandalyesine oturtulmuştu.
Genç bayanla babası dışarı çıktıklarında salondan ayrılan Bay Lorry, tekrar göründü ve azalan bir ilgiyle beklemekte olan Jerry’yi yanına çağırdı. Jerry rahatça yanına ulaşabildi.
“Jerry, yiyecek bir şeyler almak istiyorsan çıkabilirsin. Fakat yakınlarda ol. Jüri içeri geldiğinde burada olmalısın. Kararı bankaya götürmeni istiyorum; o yüzden bir dakika bile gecikme. Sen tanıdığım en hızlı habercisin ve benden çok daha önce Temple Bar’da olabilirsin.”
Jerry’nin kırıştırabilecek kadar geniş bir alnı yoktu, yine de söylenenleri anladığını göstermek için biraz olsun alnını kırıştırdı. O esnada Bay Carton yaklaşıp Bay Lorry’nin koluna dokundu.
“Genç bayan nasıl?”
“Oldukça üzüntülü; fakat mahkeme salonu dışında olduğundan daha rahat ve babası da onu rahatlatıyor.”
“Mahkûma bunu ileteceğim. Siz de takdir edersiniz ki herkesin gözü önünde sizin gibi bankada çalışan saygıdeğer bir beyefendinin onunla konuşurken görülmesi doğru olmaz.”
Bay Lorry, kendisinin, bunu aklından geçirdiğini sanki adam fark etmiş gibi kızardı. Bay Carton sanığın bulunduğu yere doğru gitti. Mahkemenin çıkışı da bu yöndeydi. Jerry de onu pür dikkat izlemekteydi.
“Bay Darnay!”
Mahkûm hemen ileri doğru atıldı.
“Doğal olarak tanık Bayan Manette’ten haber almak için sabırsızlanıyorsunuzdur. Merak etmeyin, kendisi gayet iyi. Sadece fazlaca heyecanlandığı bir ana denk geldiniz.”
“Bunun sebebi olduğum için derin bir üzüntü duyuyorum. Bunu benim için ona iletir misiniz ve kendisine minnettar olduğumu da.”
“Tabii iletebilirim. Siz isterseniz bunu yaparım.”
Bay Carton’un tavrı dikkatsiz olduğu kadar cüretkârdı. Mahkûma yarım dönmüş, dirseğini de mahkûmun önündeki parmaklıklara dayamıştı.
“Evet istiyorum. İçten teşekkürlerimi kabul edin lütfen.”
Carton duruşunu bozmadan, “Ne sonuç bekliyorsunuz Bay Darnay?”
“En kötüsünü.”
“Bu en akıllıca olanı ve tabii en muhtemeli de. Fakat jürinin çekilmesi benim düşünceme göre sizin lehinize.”
Mahkeme salonuna girmesine izin verilmediği için çıkış yolunda oyalanan Jerry, bundan daha fazlasını duyamadı. Simaları birbirine son derece benzeyen fakat davranışları açısından da bir o kadar farklı olan bu iki adamı yan yana bıraktı; yansımaları yine tepelerindeki aynadaydı.
Bir buçuk saat, ellerinde bira ve etli tartlarla aşağıdaki koridorları dolduran serseri ve çapulcular arasında geçti. Boğuk sesli haberci, biraz atıştırdıktan sonra pek rahatsız bir biçimde oturduğu yerde uyuyakalmıştı ki, büyük bir uğultuyla uyandı ve mahkeme salonuna çıkan merdivenlere yönelen insan dalgası onu da beraberinde sürükledi.
Kapıya vardığında Bay Lorry kendisini çağırmaya başlamıştı bile: “Jerry! Jerry!”
“Buradayım efendim! Geri gelebilmek için âdeta savaş vermek gerekiyor. Buyurun efendim.”
Bay Lorry kalabalığın arasından kendisine bir kâğıt uzattı. “Aldın mı? Çabuk!”
“Evet efendim.”
Aceleyle yazılmış kağıdın üzerinde şu sözler yazıyordu: “Beraat etti.”
“Yine mesajı ‘Hayata Dönüş’