Gora. Rabindranath Tagore
Читать онлайн книгу.tokat gibi patlıyordu. Bu panditlerin çoğu eğitimsizdi ve paraya çok düşkündü. Gora’nın tehlikeli saldırılarından korkuyor ve onunla başa çıkamıyorlardı.
Ama Gora içlerinden birine büyük bir saygı duymaya başlamıştı. Adı Vidyavagiş idi, Krişnadayal onu
Vedanta felsefesi öğretmeni olarak tutmuştu. Gora başlangıçta onu da diğerleri gibi aşağılayarak kendinden uzaklaştırmak istemiş ama kısa sürede ona yenik düşmüştü. Adam yalnızca bilgili olmakla kalmıyordu, aynı zamanda gerçek bir liberaldi. Yalnızca Sanskritçe okumayı bilen birinin, böylesine kıvrak bir zekâya ve esnek düşünme yeteneğine sahip olması Gora’yı şaşırtmıştı. Pandit öylesine güçlü, sakin, huzurlu ve düşünceliydi ki, Gora onun yanındayken duygularını sürekli baskı altında tutma gereksinimi duyuyordu. Onunla birlikte Vedanta felsefesi çalışmaya başlamış ve bir işi yarım yamalak yapma alışkanlığı olmadığı için kendini tamamen bu felsefenin kuramlarına vermişti.
Felsefe çalıştığı dönemde, bir İngiliz misyoner, gazeteler için yazdığı yazılarla Hindu dini ile toplumuna saldırmaya ve onları tartışmaya çağırmaya başlamıştı. Bu Gora’yı öfkeden deliye döndürmüştü. Kutsal metinlerle gelenekleri kötüleyen karşıtlarının huzurunu kaçırmak için her zaman fırsat kollayan delikanlı, bir yabancının Hindu dinine böyle saygısızca davranmasına asla dayanamazdı. Onun için hiç düşünmeden İngiliz’e savaş açmış ve savunma pozisyonuna geçmişti. Hindulara yapılan suçlamaların en küçüğünü bile kabul edemiyordu. Karşılıklı birçok mektup yazıldıktan sonra yayıncı yazışmaya son vermişti.
Artık Gora için geri dönüş yoktu. Hindu diniyle toplumunun ne kadar kusursuz olduğunu göstermek için kendi bilgisiyle kutsal metinlerden yaptığı alıntıları bir araya getirmiş ve Hinduizm ile ilgili İngilizce bir kitap yazmaya başlamıştı. Ama sonunda kendi tezine yenik düşmüştü. Kitabında şöyle diyordu: “Ülkemizin yabancı bir mahkemenin barosunda temsil edilmesine ve insanlarımızın yabancıların yasalarına göre yargılanmasına şiddetle karşı çıkmalıyız. Utanç ya da zafer hakkında fikir üretirken toplumumuzu yabancılarla kıyaslamamalıyız. Doğduğumuz ülkenin hiçbir şeyini –geleneklerini, inançlarını ve kutsal metinlerini– başkalarına, hatta kendimize bile kötülememeliyiz. Bütün gücümüz ve onurumuzla, ana vatanımızın ve insanlarımızın hor görülmesine neden olabilecek unsurların hepsini ortadan kaldırmalıyız.”
Kafası bu fikirlerle dolu olan Gora, Ganj’da yıkanmaya, sabah akşam ibadet etmeye ve dokunduğu şeylerle yiyecekler konusunda seçici davranmaya başlamıştı; hatta bir tiki11 bile bırakmıştı. Her sabah annesiyle babasının ayaklarının tozunu siliyordu. Daha önce hiç çekinmeden “aşağılık” ve “züppe” dediği Mohim’e karşı davranışı da değişmişti; ağabeyi yanına geldiği zaman Gora ayağa kalkıyor ve ona bir büyüğe göstermesi gereken saygıyı gösteriyordu. Mohim bu ani değişiklik için onu alaya alıyordu ama Gora buna aldırış etmiyordu.
Konuşması ve davranışıyla iyi bir örnek olan Gora, kendisi gibi hevesli gençleri çevresinde toplamıştı. Gora’nın öğretisi, onları, zihinlerine yerleşmiş olan çelişkili düşüncelerden kurtarmaya başlamıştı. İç rahatlığıyla, “Bundan daha fazla bilgiye gereksinimimiz yok.” der gibiydiler. “Biz ister iyi olalım, ister kötü; ister uygar, ister barbar, kendimizi bildiğimiz sürece hiçbir şeyin önemi yok.”
Krişnadayal, Gora’daki bu ani değişiklikten pek hoşnut görünmüyordu. Bir gün onu yanına çağırmış ve şöyle söylemişti: “Bana bak oğlum, Hinduizm çok derin bir konudur. Rişis tarafından kurulmuş olan bu dinin derinliklerine inmek herkesin harcı değildir. Temel kuralları anlayamayan birinin dindarlık taslaması doğru olmaz. Sen daha yeterince olgun değilsin, daha da önemlisi İngiliz eğitimi gördün. Kısa bir süre öncesine kadar benimsediğin Brahmo Samaj’ın öğretisi senin düşünce tarzına daha uygundu. Bu eğilimin beni kızdırmamıştı, tam tersine, mutlu etmişti. Ama şimdi izlediğin yol senin yolun değil. Bunun sonu kötü bitebilir.”
“Siz ne diyorsunuz baba?” diye karşı çıkmıştı Gora. “Ben bir Hindu değil miyim? Hinduizm’in derin anlamını bugün kavrayamazsam, yarın kavrayabilirim. Bunu hiçbir zaman başaramasam bile, bu benim hedefime ulaşmak için seçtiğim tek yol olacak. Ben yalnızca bir Hindu olarak doğmakla kalmadım, Brahman bir ailenin çocuğu olmayı da hak ettim. Hindu cemaatinde birkaç kez daha dünyaya gelirsem hedefime ulaşabilirim. Ama bir hata yapar ve yolumdan saparsam, o zaman hedefe varmam daha uzun zaman alır.”
“Hayır.” anlamında başını sallayan Krişnadayal: “Oğlum!” demişti. “Hindu olduğunu söyleyen herkes gerçek bir Hindu olamaz. Müslüman olmak kolaydır, Hristiyan olmak daha da kolaydır; ama Hindu olmak! Ulu Tanrı’m, bu tamamen farklı bir şeydir.”
“Bu doğru.” diye karşılık vermişti Gora. “Ama ben Hindu olarak doğduğum için ilk adımı attım. Eğer doğru yolda ilerlersem, büyük bir ilerleme kaydedebilirim.”
“Öyle görünüyor ki, seni bu tartışmalarla ikna etmem kolay olmayacak. Aslında söylediklerinde haklısın. İnsan karması ile hangi dine bağlıysa, eninde sonunda yine o dine döner, hiç kimse buna engel olamaz. Bu Tanrı’nın buyruğudur! Biz onun kullarından başka bir şey değiliz.”
Krişnadayal hem karma kuramını, hem de Tanrı’nın buyruklarını nasıl hiç sorgulamadan kabul ediyorsa, aynı şekilde kendini Tanrı ile özdeşleştiriyor ve ona tapıyordu. Bu karşıt görüşleri bağdaştırma gereğini hiçbir zaman duymamıştı.
6
Banyo yapıp yemek yedikten sonra karısının isteğini anımsayan Krişnadayal onun odasına gitti. Oraya günlerdir ilk defa gidiyordu. Odada bir şeye dokunmamaya özen göstererek yere kendi hasırını serdi ve üzerinde dimdik oturdu.
Söze Anandamoyi başladı: “Siz kendinizi azizlerle bir tutmaya başladıktan sonra ailenize ilginizi yitirdiniz ama ben Gora için çok endişeleniyorum.”
“Neden? Endişelenecek ne var?” diye sordu Krişnadayal.
“Tam olarak söyleyemeyeceğim. Ama Gora kendini Hinduizm’e böyle kaptırırsa, bunun sonu kötü biter, başına bir felaket gelir. Boynuna kutsal kuşağı takmamanız için sizi uyarmıştım ama o günlerde çevrenize fazla dikkat etmiyordunuz ve bana: ‘Bir ip parçasının kime ne zararı var?’ dediniz. Ama bugün bir kuşaktan çok daha büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Ona ne zaman dur diyeceksiniz?”
“Çok iyi!” diye homurdandı Krişnadayal. “Demek suçu benim üzerime atıyorsunuz! Bu aslında sizin hatanız değil miydi? Onu yanınızdan ayırmamakta kararlıydınız. O günlerde ben de çok düşüncesizdim, dinin kurallarını umursamıyordum. Günün birinde böyle bir insan olacağım aklımın ucundan bile geçmezdi!”
“Siz istediğinizi söyleyebilirsiniz.” diye karşılık verdi Anandamoyi. “Ben yanlış bir şey yaptığımı asla kabul etmeyeceğim. Bir çocuk sahibi olmak için neler yaptığımı unutmayın. Bana önerilen her yolu denedim; kaç tane mantra12 öğrendim! Kaç tane muska taktım! Bir gece düşümde Tanrı’ya bir sepet beyaz çiçek verdiğimi gördüm, bir süre sonra çiçekler yok oldu ve onların yerine, onlar kadar beyaz bir bebek geldi. Onu gördüğümde neler hissettiğimi size anlatamam, gözlerim yaşlarla doldu. Tam onu alıp bağrıma basarken uyandım ve ondan on gün sonra Gora geldi. O bana Tanrı’nın armağanıydı. Ben onu nasıl başka birine bırakabilirdim? Daha önceki yaşamlarımdan birinde onu rahmimde taşımış ve bu yüzden çok acı çekmiş olmalıyım, onun için bu yaşamımda bana geldi ve ‘anne’ dedi. Oğlumuzun ne kadar garip koşullar altında doğduğunu
11
Tiki: Bengal’de Brahmanların dine bağlılıklarını göstermek için başlarının arkasında uzattıkları saç tutamı.
12
Mantra: Kutsal sözcük.