Üç Silahşörler. Александр Дюма
Читать онлайн книгу.ederim ki bayanlar baylar bunu kendi paramla aldım.” diye cevap verdi Porthos isimli silahşor.
“Evet, aynı şekilde ben de bu cüzdanı hanımımın eski cüzdanıma koyduğu parayla aldım.” dedi bir başka silahşor.
“Bu doğru ama!” dedi Porthos. “Kanıtı ise bunun için on iki altın ödemiş olmam.”
İnsanlardaki şüphe devam etse de merak artmaya başlamıştı.
“Doğru değil mi Aramis?” dedi Porthos başka bir silahşore dönerek.
Adı Aramis olan bu silahşor soruyu soranla müthiş bir tezat oluşturuyordu. Yirmi iki yirmi üç yaşlarında iri yarı bir adamdı. Masum bir yüzü, siyah ve yumuşak gözleri vardı. Pembe yanakları sonbahar şeftalisini andırıyordu. Üst dudağının üzerinde dümdüz bir çizgi şeklinde duran hassas bıyıkları vardı. Damarlarının şişmesinden endişe ettiğinden ellerini indirmeye korkuyor gibiydi. Kulaklarının pembe şeffaflığını muhafaza etmek için uçlarını zaman zaman çimdikliyordu. Alışkanlık edindiği üzere az ve yavaş yavaş konuşuyor, sık sık baş selamı veriyor, gürültü çıkarmadan dişlerini göstererek gülüyordu. Dişleri de geri kalan her şeyi gibi bakımlıydı. Arkadaşına başını “olumlu” anlamında sallayarak cevap verdi.
Bu onay ifadesi kayışla ilgili bütün şüpheleri ortadan kaldırmış gibi görünüyordu. Kayışa hayran olmaya devam eden ahali konuyla ilgili daha fazla bir şey söylemedi. Hızlıca başka bir şeyden bahsetmeye başladılar.
“Chalais’inin binicilik hocasının anlattığı hikâyeye ne demeli?” diye sordu bir başka silahşor herhangi bir kimseye özellikle hitap etmeyip herkesle konuşarak.
“Ne diyor peki?” diye sordu Porthos kendinden emin bir tavırla.
“Bürüksel’de Kardinal’in adamı Rochefort’u fransisken rahibi kılığında görmüş. Kendini gizlediği için Mösyö de Laigues’i kandırmış. Âdeta bir sersem gibi…”
“Hem de ne sersem…” diyen Porthos: “Peki bu kesin mi?” dedi.
“Ben de Aramis’ten duydum.” diye cevap verdi silahşor.
“Gerçekten mi?”
“Sen de biliyorsun ki…” dedi Aramis. “Sana dün anlattım. Bu konu ile ilgili daha fazla konuşmayalım.”
“Konuşmayalım mı? Bu senin düşüncen!” diye cevap verdi Porthos.
“Konuşmayalım! Ne de çabuk hüküm veriyorsun öyle. Ne yani Kardinal bir beyefendiye bir casus göndererek tuzak kurup mektuplarını çaldırıyor, sonra da bu mektubu kullanarak Chalais’in Kral’ı öldürüp beyefendiyi Kraliçe’yle evlendireceği bahanesiyle idam ettiriyor. Üstelik bu gizemli olaya dair hiçbir şey bilinmiyor. Dün bunu açıklayarak herkesi memnun ettin. Bizler hâlâ bu duruma şaşırırken bugün gelmiş, ‘Bu konuyla ilgili daha fazla konuşmayalım.’ diyorsun.”
“İyi o zaman hepimiz bunu konuşalım, eğer öyle istiyorsan.” diye cevap verdi Aramis sabırla.
“Bu Rochefort!” diye bağırdı Porthos. “Eğer ben zavallı Chalais’in yanında olsaydım benimle çok zor bir iki dakika geçirirdi.”
“Kızıl dükle çok üzücü bir on beş dakika geçirirdiniz.” diye cevap verdi Aramis.
“Aman aman kızıl dük! Bravo! Bravo! Kızıl dük!” diye haykıran Port-hos ellerini çırpıyor ve başını sallıyordu. “Kızıl dük çok mühim. Bunu herkese söyleyeceğim için rahat olsun Sevgili Dostum. Aramis’in akıllı olmadığını kim söylemiş? İlk mesleğine devam etmemen kötü olmuş. Ne de iyi bir manastır papazı olurdun hâlbuki…”
“Bunu sadece geçici olarak erteledim.” diye cevap verdi Aramis. “Bir gün papaz olacağım. Çok iyi biliyorsun Porthos teoloji öğrenimime devam edeceğim bunun için.”
“Bir gün papaz olacakmış!” diye bağırdı Porthos. “Er ya da geç papaz olacak.”
“Yakında olacağım.” dedi Aramis.
“Üniformasının arkasında asılı duran papaz cübbesini geri giymek için beklediği tek bir şey var.” dedi bir başka silahşor.
“Neyi bekliyor?” diye sordu bir başkası.
“Kraliçe’nin tahta bir vâris vermesini.”
“Bu konu hakkında şaka yapmayın beyler.” dedi Porthos. “Şükürler olsun ki Kraliçe hâlâ çocuk doğurabilecek yaşta.”
“Mösyö de Buckingham’ın Fransa’da olduğu söyleniyor.” diye cevap verdi Aramis skandal bir şey söylediğini ortaya koyan belirgin bir gülümsemeyle.
“Değerli dostum Aramis, bu kez yanılıyorsun.” diye araya girdi Porthos. “Aklın her zaman haddini aştırıyor. Eğer Mösyö de Treville bu söylediğini duyarsa pişman olursun.”
“Bana ders mi vereceksin Porthos?” diye haykırdı Aramis. Genellikle yumuşak olan gözlerinde şimşekler çaktı.
“Sevgili Dostum, ya silahşorsündür ya papaz. İkisinden biri ol; ama ikisi birden olma.” diye cevap verdi Porthos. “Athos geçen sefer ne söylediğini biliyorsun. Çok sayıda şeyle meşgulsünüz. Aman bana kızmayın. Sizden rica ediyorum, kızmanız işe yaramaz. Siz ben ve Athos’un anlaşmasını biliyorsunuz. Madame de Aguillon’a gider onunla flörtleşirsiniz sonra Madame de Chevreuse’nin kuzeni Madame de Bois-Tracy’in letafetine erişirsiniz. Aman Tanrı’m. Ne kadar talihli olduğunuzu açık etme zahmetine girmeyin. Kimse size sırlarınızı sormuyor. Bütün dünya ne kadar ketum olduğunuzu biliyor zaten. Ama mademki bu fazilete sahipsiniz bunu neden majesteleri için kullanmıyorsunuz? Bırakın Kral ya da Kardinal ile ilgili olarak isteyen istediğini söylesin. Fakat Kraliçe kutsaldır. Eğer hakkında konuşulacaksa saygıyla konuşulmalıdır.”
“Porthos sen Narkisos kadar kibirlisin. Sana sadece bunu derim.” diye cevap verdi Aramis. “Ahlak bekçiliğinden nefret ettiğimi bilirsiniz. Athos tarafından yapılan hariç. Sana gelince beyefendi senin de fazlasıyla görkemli bir kılıç kayışın var. Eğer istersem papaz olurum. Fakat bu arada silahşor olacağım. Bu sebepten istediğimi söylerim. Şu noktada söylemek istediğimse beni yoruyor olmanız.”
“Aramis!”
“Porthos!”
“Beyler, beyler!” diye haykırdı etraftakiler.
“Mösyö de Treville, Mösyö Dartanyan’ı bekliyor.” diye bağırdı odanın kapısını açan bir uşak.
Bu ses üzerine herkes sustu. Delikanlı sessizlik içinde bekleme salonunu geçip silahşorlerin liderininin odasına girdi. Bu tuhaf kavganın sonundan güç bela kaçmayı başardığı için kendini tebrik ediyordu.”
3
Görüşme
O sırada keyifsiz görünen Mösyö de Treville yine de kendisini eğilerek selamlayan delikanlıya nazikçe selam verdi. Dartanyan’ın kendisine gençliğini ve memleketini hatırlatan Bearnlü aksanını işitince gülümsedi. Böylesi bir çifte hatıra her yaştan kişiyi gülümsetmeye yeterlidir. Yine de giriş salonuna çıkarak iznini almak istercesine Dartanyan’a el işareti yaptı. Diğerleriyle ilgili bir meseleyi bitirmek ister gibiydi. Üç kez bağırdı. Her seferinde sesi daha da yükseldi. Sesi gittikçe daha öfkeli çıkıyordu.
“Athos! Porthos! Aramis!”
Çoktan tanımış olduğumuz iki silahşor bulundukları gruptan derhâl ayrılıp Treville’in odasına girdiler. Kapı onlar içeri girer girmez kapandı.
Her ne kadar rahatsız görünseler de Dartanyan’ın gözünde âdeta yarı tanrıydı bu iki savaşçı. Liderleriyse yıldırımlarla