Kayıp Zamanın İzinde Guermantes Tarafı 3. Kitap. Марсель Пруст

Читать онлайн книгу.

Kayıp Zamanın İzinde Guermantes Tarafı 3. Kitap - Марсель Пруст


Скачать книгу
bu büyük başarı sayılabilir. Savaşan birliklerin araştırılmasıyla böyle önemli noktalar elde edildiği gibi, hâkim olunan yolların, demir yollarının, iletişim ağlarının korumasını sağlayarak da benzer noktalar elde edilir. Tüm coğrafi bağlam olarak adlandırabileceğim şeyleri incelemek gerekir.” diye ekledi gülerek. Doğrusu bu ifadeden o kadar memnun oldu ki onu her kullandığında, aylar geçse bile, hep aynı kahkaha eşlik ederdi. “Savaşan taraflardan biri harekâta hazırlanırken, devriye kollarından birinin mevzi etrafında düşman kuvvetler tarafından yok edildiğini okursan, bundan çıkarman gereken sonuçlardan biri, bir taraf, karşı tarafın saldırısını göğüslemek amacıyla yaptığı savunma çalışmalarını keşfetmeye çalışmasıdır. Belirli bir noktada meydana gelen beklenmedik saldırı, bu bölgeyi hâkimiyeti altına geçirme isteğini gösterebilir; fakat aynı zamanda düşmanı orada kontrol altında tutma arzusunu da gösterebilir, size saldırdığı noktada misilleme yapacağından değil; bu bölgedeki şiddetlenen saldırılarına destek olmak niyetiyle sadece bir aldatmacadan ibaret de olabilir. (Bu, Napolyon’un savaşlarında kullandığı klasik bir aldatmacaydı.) Öte yandan, yapılan herhangi bir intikalin önemini, muhtemel hedefini ve beraberinde ya da ardından yapılacak olan intikalleri anlamak, söz konusu ülkede kullanımda olan saha operasyonları yönetmeliklerini baz alarak olası kontrolleri uygulamak, düşmanı faka bastırmak için tasarlanmış yüksek askerî şuranın tasarlamış olduğu yönetmeliklerine danışmak hayati önem taşır. Bir ordunun yapmaya teşebbüs ettiği manevranın, mevcut mevzuattaki kurallara uygun bir şekilde gerçekleştirildiğini daima varsayabiliriz. Örneğin, yönetmelik, cepheden yapılan bir saldırının kanattan bir saldırıyla desteklenmesi gerektiğini emrediyorsa; kanat saldırısı başarısız olursa, yüksek askerî şura ikinci yapılan saldırının esas saldırıyla hiçbir bağlantısı olmadığını ve bunun sadece dikkat dağıtıcı bir saldırı olduğunu öne sürüyorsa, gerçeğin genel merkezin yayınladığı raporlarda değil yönetmeliklerde bulunma olasılığı çok yüksektir. Her orduyu idare eden şey yalnızca yönetmelikler değil, aynı zamanda gelenekleri, alışkanlıkları ve doktrinleridir; daimî eylemleri ya da askerî faaliyetlere tepkileri ile diplomatik faaliyetlerin incelenmesi de ihmal edilmemelidir. Görünürde önemsiz olan ve o zamanlar önemi anlaşılmayan olaylar, geri çekildiklerini ele veren desteğe güvenerek düşmanın stratejik planının sadece bir bölümünü nasıl gerçekleştirebildiğinin açıklamasıdır. Öyle ki, askerlik tarihinin satır aralarını okumayı başarabilirsen, sıradan okur için kafa karıştıran satırlar mantıklı bir hâle bürünür; tıpkı galeride oradan oraya koşuşturan bir ziyaretçi gibi baş ağrısına neden renk karmaşıklığının karşısında şaşkına dönerken, resmedilen kişinin ne giydiğini, elinde ne tuttuğunu görebilen sanatsever birisi için tablonun çok mantıklı gelmesi gibi. Ancak bazı tablolarda, resmedilen kişinin bir kadeh tuttuğunu gözlemlemenin yeterli olmadığı, ressamın neden bir kadehi bu kişinin eline koymayı tercih ettiğini, bunu yaparak neyi sembolize etmeyi amaçladığını bilmek gerektiği gibi, askerî harekâtlarda da dolaysız amaçlar haricinde, savaştan sorumlu generalin zihninde, daha eski savaşlarda kullanılan planlar muntazam bir şekilde örnek alınmak için canlanır, bunlara günümüz savaşlarının aristokrasisi, etimolojisi, eğitimi, edebiyatı, geçmişin tecrübesi de diyebiliriz. Söylediklerime dikkat edersen, şu andaki savaşların yerel, (nasıl desem) mekânsal kimliklerinden söz etmiyorum. Bunu da yok sayamam. Bir savaş alanı, yüzyıllar boyunca hiçbir zaman tek bir savaşın yapıldığı zemin olmamıştır ve olmayacaktır. Bir yer, savaş alanı olmuşsa, bunun sebebi, orayı iyi bir savaş alanı hâline getiren belirli coğrafi konumu, jeolojik koşulları hatta düşmanı engelleyecek türden dezavantajların (düşman kuvvetlerini ikiye bölecek bir nehir mesela) orada birleşmesidir. Bunca zaman böyle gelmiş, böyle de gidecektir. Bir ressamın kullanılmayan herhangi bir odayı atölyesi yapamadığı gibi herhangi bir toprak parçasından da savaş alanı yapılamaz. Savaş alanı olmak onların kaderidir. Her neyse, konumuz bu değildi; sözünü ettiğim konu savaşlarda yeri olan bir tür stratejik takip, taktiksel taklit: Ulm, Lodi, Leipzig, Cannae savaşlarındaki gibi. Bundan sonra bir savaş olup olmayacağını, hangi ulusların savaşa katılacağını bilemiyorum; fakat olursa, (ki bir komutan tarafından bilinçli olarak çıkarılacak) bir Cannae, bir Austerlitz, bir Rosbach, bir Waterloo’dan eksik kalır yanı olmayacağına emin olabilirsiniz. Bazı insanlar şunu açıkça dile getirmekten çekinmezler: Mareşal von Schieffer ve General Falkenhause Fransa’ya karşı bir Cannae Muharebesi hazırlatır; Hannibal tarzında, düşmanları ön cephede tutarak ordusunu her iki kanattan, özellikle Belçika üzerinden ilerletirken, Bernhardi, Cannae’den ziyade Leuthen’i, Ulu Frederick’in tek kanattan taarruz düzenini tercih etmişti. Diğerleriyse görüşlerini bu kadar açıkça açıklamıyordu; fakat şunu bilmeni isterim ki dostum, seni geçen gün tanıştırdığım bölük komutanı, önünde çok parlak bir geleceği olan Subay Beauconseil, gerçekleştirdiği Pratzen saldırısı üzerine çok çalıştı, en ufak ayrıntısına kadar bilir, bunu bir köşede saklı tutuyor, olur da bir gün bunu uygulamak için bir fırsat geçerse eline, en iyi şekilde değerlendirip bunu bizimle paylaşacaktır. Rivoli’deki merkezin dağılması mesela; ileride başka bir savaş olursa planları bir anda ortaya çıkacaktır. İlyada gibi o da yıllara meydan okuyordu. Şunu da eklemek isterim ki: 70’te yaptığımız hatayı tekrarlamamak için cephe saldırıları yapmaya fiilen mahkûmuz; saldırgan bir tutum sergilemekten başka bir şey yapmamalıyız. Bu konuyla ilgili beni tedirgin eden tek şey: Aramızdan bu muhteşem doktrine karşı çıkanlar olacaktır ve benim için hepsi eski kafalı budalalardan ibarettir, ancak genç hocalarımdan biri, dâhi olan biri, yani Mangin, bunun yerine, tabii geçici olarak, savunmaya odaklanılması gerektiğini savunuyor. Savunmanın saldırı ve zafer için yalnızca bir başlangıç adımı olduğu Austerlitz örneğinden bahsederken, onun bu yorumuna karşılık vermek hiç de kolay olmuyor.”

      Bu teorilerin Saint-Loup tarafından dile getirilmesi beni mutlu ediyordu. Bu teoriler, Balbec’te kaldığım sırada artık yok denecek kadar küçülmüş görünen Okyanusya’nın Kral ve Kraliçe’sini, dört tane gurmeden oluşan küçük bir topluluğu, genç kumarbazları, Legrandin’in kayınbiraderini gözlerimde devasaymış gibi göstermesine yol açan, Doncières’deki yaşamımda, haklarında konuşulduğunu işittiğim bu subayların altın rengi ışıltısında yıkandığı Sauternes şarabını yudumlarken de ortaya çıkan hissiyatların hayatımın gidişatını raydan çıkartmasına engel olacak bir umut veriyordu bana. Belki de bana bugün zevk veren şeye, şimdiye kadar her zaman olduğu gibi, yarın kayıtsız kalmayacaktım; belki de şu andaki varlığım yakın zamanda yok olmaya mahkûm olmayacaktı çünkü Saint-Loup’nun savaş sanatıyla ilgili bana anlattıklarıyla, bu birkaç akşamdır askerî hayatla bağlantılı duyduğum her şeyin uyandırdığı ateşli ve geçici tutkuya, kalıcı ve entelektüel bir temel ekleniyordu; Kendimi aldatma girişiminde bulunmadan beni kendisine o kadar güçlü bir şekilde bağlayabiliyor ki, Doncières’den ayrıldıktan sonra bile oradaki arkadaşlarımın eserleriyle ilgilenmeye devam edeceğimi ve çok geçmeden tekrar ziyaretlerine gideceğimi düşündürtüyordu. Aynı zamanda, bu savaş sanatının kelimenin tam anlamıyla bir sanat olduğundan emin olmak için:

      “Söyledikleriniz, affedersin, söylediklerin çok ilgimi çekti; fakat aklımı kurcalayan bir şey var.” dedim Saint-Loup’ya. “Strateji sanatına büyük heyecan duyabileceğimi hissediyorum; ancak bunu yapabilmek için ilk önce diğer sanatlardan çok da farklı olmadığından, kuralları bilmenin her şey demek olmadığından emin olmam gerekiyor. Savaş planlarının öncekilerinden kopyalandığını söyledin. Tıpkı senin de söylediğin gibi günümüzdeki bir savaşın altında daha eski bir savaşı görmenin ne kadar estetik bir şey olduğunu, kulağa ne kadar çekici geldiğini anlatamam. Peki, o hâlde, komutanın dehasının hiçbir önemi yok mu? Gerçekten de kuralları uygulamaktan başka bir şey yapmıyor mu? Yoksa bilimde olduğu gibi, aynı semptomlara sahip iki hastalık


Скачать книгу