Uğultulu Tepeler. Эмили Бронте
Читать онлайн книгу.tembih etmişti.
Kız arkama gelip kızgın kızgın fısıldadı:
“Toz bezlerini al, hemen buradan git bakalım! Evde misafir varken hizmetçiler, onların bulundukları yerleri silip süpürmezler.”
Ben de yüksek sesle: “Bey’in evde olmaması benim için büyük fırsat.” dedim. “Çünkü o buradayken benim böyle kıpır kıpır gezinmemi istemez. Bay Edgar’ın beni mazur göreceğine eminim.”
Küçük Hanım, misafirinin bir şey söylemesine fırsat bırakmadan bir kraliçe havası takınarak bağırdı: “Senin kıpır kıpır gezinmeni ben de istemiyorum!” Heathcliff’le aralarında geçen tartışmanın etkisinden henüz kurtulamamıştı.
Buna karşılık ben: “Çok özür dilerim, Bayan Catherine.” dedim. Eskisinden daha büyük bir gayretle işime devam ettim.
Küçük Hanım, Edgar’ın onu göremeyeceğini hesaplayarak toz bezini elimden kaptı, koluma bir çimdik attı.
Ben de onu hiç sevmediğimi söyledim, ara sıra kibrini kırmak için elimden geleni yaptığımı anlattım. Canımı da öyle fena yakmıştı ki diz çöküp avaz avaz bağırmaya başladım:
“Yo, Küçük Hanım, bu kadarı da fazla! Beni çimdiklemeye hiç hakkın yok. Buna gelemem doğrusu!”
Kulakları öfkeden kızarmıştı; parmaklarını gene çimdik atmaya hazırlanıyormuş gibi kıvırarak bağırdı:
“Sana dokunmadım bile, yalancı.”
Öfkesini saklamayı hiçbir zaman beceremezdi, kızınca yüzü hep alev alev yanardı. Onun yalanını meydana çıkarmak için morarmış çimdik yerini gösterdim:
“Öyleyse bu nedir?”
Ayaklarını hırsla yere vurdu. Bir an bocaladıktan sonra, içindeki kötü ruhun zoruyla, yanağıma şiddetli bir tokat indirdi, acıdan gözlerim yaşarmıştı.
Edgar, tapındığı insanın yalancılığı, haşin davranışları karşısında şaşkına dönmüştü.
“Catherine, sevgilim! Catherine!” diye araya girdi.
Küçük Hanım baştan aşağıya titreyerek bağırdı:
“Odadan dışarı çık, Ellen!”
Nereye gitsem peşimden gelen küçük Hareton da benim biraz ötemde, yere oturmuştu. Gözlerimden yaşların boşandığını görünce o da ağlamaya başladı. Bir yandan da: “Pis Cathy hala! Kaka Cathy hala!” diye bağırıyordu. Çocuğun bu sözleri, kızın öfkesini onun üzerine yöneltmesine yol açtı. Yeğenini omuzlarından yakalayıp zavallıcığın ödünü patlatırcasına sarsmaya başladı. Edgar da düşünmeden kızın kötü bir şey yapmasını önlemek üzere, onun ellerini tutmuştu. Fakat bu işi yapmasıyla kızın, tek elini kurtarması bir oldu. Cathy serbest kalan elini, delikanlının kulaktozuna çarpıvermişti. Hem bu vuruşun, şaka olmasına imkân yoktu. Delikanlı, dehşet içinde geriye çekildi. Ben de Hareton’ı kucağıma alıp mutfağa gittim. Aralarındaki anlaşmazlığı nasıl halledeceklerini merak ettiğim için de kapıyı açık bırakmıştım.
Hakarete uğramış olan misafir, şapkasını bıraktığı yere doğru yürüdü. Yüzü sararmış, dudakları titriyordu.
Kendi kendime: “Hah, şöyle!” dedim. “Bu, sana ders olsun da çek git! Onun gerçek yaradılışını görmene imkân vermek de senin için bir iyiliktir.”
Catherine kapıya doğru ilerleyerek: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Edgar, onun yanından dolanıp geçmek istedi.
Kız, şiddetle: “Gitme!” diye bağırdı.
Delikanlı sesini fazla yükseltmeden: “Gitmem lazım, gideceğim!” dedi.
Kız, kapı tokmağını kavrayıp: “Hayır!” diye ısrar etti. “Daha gitme, Edgar… Otur şöyle… Beni bu hâlde bırakıp gidemezsin. Yoksa bütün geceyi üzüntü içinde geçiririm. Ben ise senin uğruna üzülmek istemiyorum.”
“Beni tokatladıktan sonra kalabilir miyim ki!”
Catherine susuyordu. Delikanlı devam etti:
“Beni hem korkuttun hem de hayal kırıklığına uğrattın. Bir daha buraya gelmeyeceğim!”
Kızın gözleri yaşlarla parlamaya, göz kapakları titremeye başlamıştı.
Edgar: “Hem sen bile bile yalan söyledin.” diyordu. Küçük Hanım kendini toparlayarak: “Hayır, söylemedim!” diye bağırdı. “Ben bile bile bir şey yapmadım… Ama madem istiyorsun, öyleyse git… Defol! Şimdi ben de ağlayacağım, kendimi hasta edinceye kadar ağlayacağım!”
Bir sandalyenin yanına diz çöküp gayet ciddi bir şekilde hüngür hüngür ağlamaya koyuldu.
Edgar’ın inadı ancak avluya varıncaya kadar devam edebildi; oraya varınca durakladı. Ben de onu kışkırtmaya karar verdim.
“Küçük Hanım çok dikkafalıdır, efendim.” diye seslendim. “Bütün şımarık çocuklar gibi kötü huyludur… En iyisi, siz atınıza atlayıp evinize gidin yoksa sırf bizi üzmek için hastalanacaktır.”
Yufka yürekli delikanlı, göz ucuyla pencereden içeriye baktı; nasıl bir kedi, ölmüş bir fareyi ya da yarısı yenmiş bir kuşu bırakmazsa onun da bu evden gitmeye gücü yoktu.
İçimden: “Ah, onun için kurtuluş yok!” diye düşündüm. “Gazaba uğramış bir kere. Kaderine doğru uçuyor.”
Gerçekten de öyle oldu. Birden döndü, telaşla tekrar eve girdi ve kapıyı ardından kapadı.
Bir süre sonra Hindley Earnshaw’nun, körkütük sarhoş döndüğünü gördüm. Evi başımıza yıkacak hâldeydi; zaten sarhoşken hep bu fikri benimserdi. Haber vermek için içeri girince kavganın, sadece Catherine’le Edgar’ın arasındaki samimiyeti artırmaya yaradığını fark ettim. Gençlere has o ürkeklik, çekingenlik de kaybolmuş; arkadaşlık perdesi kalkmış, birbirlerine âşık olduklarını ilan etmişlerdi.
Hindley’in geldiği haberi, Edgar’ı hemen atına atlamaya, Catherine’i de odasına kaçmaya zorlamıştı. Ben de küçük Hareton’ı saklamaya, sonra da Bey’in av tüfeğindeki fişekleri boşaltmaya gittim çünkü Bey sarhoşken çılgınca bir heyecan içinde tüfeğiyle oynamaya bayılır, böylece onun canını sıkan ya da gözüne sık sık görünen kimselerin hayatı tehlikeye girerdi. Ben de işi, tüfeği ateşlemeyi düşünecek kadar ilerletirse diye -muhtemel bir kötülüğü önlemek için- kurşunları boşaltmayı kararlaştırmıştım.
9
Hindley, daha duyunca bile insanı dehşete düşüren küfürler savurarak içeri girmiş, beni de oğlunu, mutfak dolabına saklamak üzereyken yakalamıştı. Hareton’ın babasının vahşi bir hayvanın muhabbetini andıran yırtıcı sevgisinden de delice öfkesinden de ödü patlardı. Birinci durumda, soluğu kesilinceye kadar öpülür, sıkıştırılırdı; ikinci hâlde ise ocağa atılma ya da duvara çarpılma tehlikesiyle karşı karşıya gelirdi. Zavallı yavrucak, bu yüzden benim sakladığım yerde gık bile demeden beklerdi.
Hindley, beni bir köpek yakalar gibi ensemden tutup çekerken: “İşte nihayet her şeyi öğrendim!” diye bağırdı. “Yemin ederim ki, siz aranızda bu çocuğu öldürmek için birlik olmuşsunuz! Onun benden niye uzak durduğunu şimdi anladım. Ama ben de şeytanın izniyle, sivri uçlu bıçağı sana yutturacağım, Nelly. Gülmene hiç lüzum yok çünkü az önce Kenneth’i, Blackhorse Bataklığı’na baş aşağı sapladım. Ha iki olmuş ha bir. Hem ben ikinizden birini öldürmek istiyorum; bunu yapmadıkça rahat edemeyeceğim.”
“Ama