Ejderhaların Kaderi . Морган Райс

Читать онлайн книгу.

Ejderhaların Kaderi  - Морган Райс


Скачать книгу
diye buyurdu.

      Dük’ün adamlarından biri öne çıktı ve kapıyı çekip açtı. Dalgalar halinde dışarıya taşan bayat bira kokusu, adamın irkilmesine neden oldu.

      İçeride, sarhoş adamlar, barın üstüne abanıyor, ahşap masalarda oturuyor, yüksek sesle bağırarak kahkaha atıyor, yuhalıyor ve birbirlerini itip kakıyorlardı. Hepsi ilkel ve kaba tiplerdi. Erec, bunu, iri göbekleri, tıraşsız yüzleri ve kirli kıyafetleri sayesinde tek bakışta görebiliyordu. Hiç biri savaşçı değildi.

      Mekanın içinde kızı arayarak birkaç adım attı. Onun gibi bir kadının bu tip bir yerde çalışabildiğini hayal bile edemiyordu. Yanlış hana gelip gelmediklerini merak etti.

      “Affedersiniz, efendim, bir kadını arıyorum,” dedi, yanında dikilen koca göbekli, uzun boylu ve iri yapılı, sakallı adama.

      “Ah, öyle mi?” diye bağırdı adam, alay ederek. “Eh, yanlış yere geldin! Burası bir genelev değil. Ancak sokağın karşısında bir tane var, oradaki kadınların güzel ve dolgun olduklarını duydum.” Adam, Erec’in yüzüne karşı kahkaha atmaya başladı ve birkaç arkadaşı da ona katıldı.

      “Aradığım şey bir genelev değil,” diye cevapladı Erec, hiç de eğlenmeyerek, “burada çalışan tek bir kadın.”

      “O zaman hancının hizmetçisinden bahsediyor olmalısın,” diye seslendi başka birisi, başka bir sarhoş adam. “Muhtemelen arka taraflarda yerleri ovalıyordur. Çok kötü, burada, benim kucağımda olmasını dilerdim!”

      Adamların hepsi kendi esprileriyle kendilerini kaybederek, kahkahalara boğuldular ve Erec bu düşünce karşısında kıpkırmızı kesildi. Kız adına utandı. Bu tip adamlara hizmet etmek zorunda kaldığı için. Bu, Erec’in düşünemeyeceği kadar onur kırıcı bir durumdu.

      “Sen kimsin?” diye soran başka bir ses geldi.

      Diğerlerinden daha iri olan, kara sakallı ve kara gözlü bir adam, hırpani kılıklı birkaç adamıyla birlikte, kaşlarını çatarak öne çıktı. Vücudunda kilodan çok kas vardı ve tehditkar bir şekilde Erec’e yaklaştı. “Benim hizmetçimi çalmaya mı çalışıyorsun?” diye sordu. “Hadi dışarı çıkalım!”

      İleriye doğru birkaç adım attı ve Erec’i yakalamak için uzandı.

      Ancak, yılların deneyimiyle kuvvetlenmiş olan, krallığın en büyük şövalyesi Erec, bu adamın hayal bile demeyeceği kadar iyi reflekslere sahipti. Adamın elleri değer değmez, Erec harekete geçti. Adamı bileklerinden kavrayarak, şimşek hızıyla çevirdi, tişörtünün arkasından yakaladı ve odanın ortasına fırlattı.

      İri adam bir gülle gibi fırladı ve birkaç adamı da yanında götürdü, hepsi lobut gibi, küçük odanın zeminine yığıldı.

      Adamlar durup, olanları izlerken, tüm oda sessizliğe gömüldü.

      “DÖVÜŞÜN! DÖVÜŞÜN!” diye tezahürat yapan oldu.

      Şaşkına dönen hancı sendeleyerek ayağa kalktı ve bağırarak Erec’in üzerine doğru koştu.

      Erec, bu kez beklemedi. Saldırganı karşılamak için ileriye çıktı, kolunu kaldırdı ve dirseğini adamın yüzüne geçirerek, burnunu kırdı.

      Hancı geriye doğru sendeledi, ardından kıçının üstüne yere düştü.

      Erec, adamı tutarak yukarı kaldırdı. Birkaç adım ilerleyerek adamı fırlattı ve adam, odanın yarısını da kendisiyle birlikte götürerek havaya fırladı.

      Odadaki tüm adamlar donup kaldı, aralarında özel biri olduğunu fark etmeye başlayarak sessizleştiler. Buna rağmen, barmen, elinde kaldırdığı şişeyi Erec’e doğru hedefleyerek aniden öne fırladı.

      Erec, bunun geldiğini çoktan görmüştü ve elini kılıcına atmıştı, ancak kılıcını çekemeden, arkadaşı Brandt yanına geldi, belindeki hançeri çıkardı ve hançerin ucunu barmenin boğazına dayadı.

      Barmen donup kaldı, bıçak tenini delmek üzereydi. Gözleri korkudan kocaman açılmış bir halde, elindeki şişeyle öylece durdu. Bu meydan okuma karşısında oda öyle sessizleşti ki, bir iğne düşse bile duyulabilirdi.

      “Bırak onu,” dedi Brandt.

      Barmen de aynen öyle yaptı ve şişe yere düşerek parçalara ayrıldı.

      Erec, kılıcını çekti ve yerde yatarak inleyen hancıya doğru yürüyüp, kılıcı adamın boğazına dayadı. “Bunu sadece bir kez söyleyeceğim,” diye duyurdu. “Tüm bu ayaktakımını buradan gönder. Şimdi. Hanımefendiyle bir görüşme yapmayı talep ediyorum. Yalnız.”

      “Dük!” diye bağırdı birisi.

      Tüm oda döndü ve nihayet, etrafı adamlarıyla çevrilmiş olan Dük’ün kapının girişinde durduğunu fark etti. Adamlar aceleyle şapkalarını çıkarıp, başlarını eğdiler.

      “Konuşmamı bitirdiğim anda oda boşalmamış olursa,” diye duyurdu Dük, “buradaki herkes derhal tutuklanacak.”

      Tüm adamlar içmekte oldukları biraları bırakıp, Dük’ün yanından geçerek, odayı boşaltmak için ön kapıya doğru hızla kaçışırken, oda tam bir kaosa döndü.

      Barmene, “sen de dışarıya,” diyen Brandt, hançerini indirerek, adamı saçından tuttuğu gibi dışarıya attı.

      Dakikalar önce son derece gürültülü olan oda, şimdi boş ve sessizdi. İçeride sadece Erec, Brandt, Dük ve onun en yakın adamları kaldı. Dışarı çıkan kalabalığın ardından kapıyı gürültüyle kapattılar.

      Erec, hala şaşkın bir halde yerde oturarak burnundan akan kanı silen hancıya döndü. Adamı iki eliyle tutarak ayağa kaldırdı ve boş banklardan birine oturttu.

      “Bu gece işimi mahvettiniz,” diye sızlandı hancı. “Bunu ödeyeceksiniz.”

      Dük öne çıktı ve adama elinin tersiyle vurdu. “Bu adama elini sürmeye çalıştığın için seni öldürtebilirdim,” diye azarladı. “Onun kim olduğunu bilmiyor musun? O Erec, Kral’ın en iyi şövalyesi, Gümüşler’in şampiyonu. İsterse, seni şimdi kendi elleriyle öldürebilir.”

      Hancı, Erec’e baktı ve ilk defa, yüzünde gerçek bir korku belirdi. Neredeyse oturduğu yerde titredi. “Hiçbir fikrim yoktu. Kendinizi tanıtmadınız.”

      “O nerede?” diye sordu Erec, sabırsız bir sesle.

      “Arka tarafta, mutfağı temizliyor. Ondan istediğiniz nedir? Sizden bir şey mi çaldı? O sadece sözleşmeli çalışan bir hizmetçi kız.”

      Erec, hançerini çekti ve adamın boğazına dayadı. “Ona bir daha ‘hizmetçi’ dersen,” diye uyardı, “boğazını keseceğimden emin olabilirsin. Anlıyor musun?” diye sertçe sorarak, hançeri adamın tenine bastırdı.

      Gözleri yaşlarla dolan adam yavaşça başını salladı.

      “Kızı buraya getir ve çabuk ol,” diye buyurdu Erec ve adamı ayağa kaldırarak arka kapıya doğru sertçe itti.

      Hancı gittiğinde, kapının arkasından tencerelerden çıkan şangırtı sesleri ve sessiz bağırışlar geldi, ardından, saniyeler sonra, kapı açıldı ve dışarıya, eski püskü giysiler, yağla kaplı önlükler ve başlıklar giyen birkaç kadın çıktı. Altmışlı yaşlarda olan üç kadın vardı ve Erec, kimden bahsettiğini hancının bilip bilmediğini bir an için merak etti.

      Ve sonra, kız dışarı çıktı ve Erec’in kalbi durdu.

      Yağ lekeleriyle kaplı bir önlük giyiyordu ve bakmaktan utandığı için başını eğik tutuyordu.


Скачать книгу