Silahlarin Teslimi . Морган Райс

Читать онлайн книгу.

Silahlarin Teslimi  - Морган Райс


Скачать книгу
en uzak tarafındaki sert zemine çöktü. Ulaşır ulaşmaz kalan ipler çözüldü ve köprünün kalanı da girdaplı sisin eşliğinde Kanyon’un derinliklerine uçtu.

      Gwendolyn zor nefes alıyordu, tekrar zeminle buluştuğu için çok mutluydu ve az önce olanları merak ediyordu. Yer dondurucuydu, buz ve karla kaplıydı ama nihayetinde yine de sağlam bir zemindi. Köprüyü geçmişti ve hayattaydı. Başarmışlardı. Alistair sayesinde.

      Gwendolyn döndü ve Alistair’e baktı ona karşı hissettiği merak ve saygı yeni bir boyuta kavuştu. Yanında olduğu için minnetten daha fazlasını duyuyordu. Daha önce hiç sahip olmadığı bir kız kardeş gibi hissediyordu ve Gwen, Alistair’in sahip olduğu gücün derinliklerini hakkında henüz hiç bir fikri olmadığını hissediyordu.

Gwen, burada işleri bitince, -tabii eğer bitirirlerse, Argon’u bulup dönüş yoluna geçebilirlerse- Halka topraklarına nasıl dönecekleri hakkında hiç bir fikre sahip değildi. Dönüp kör edici parlaklıktaki kardan duvara, Dipdünya’nın girişine baktığında en zor engellerin henüz önlerinde aşılmamış olarak durdukları hissine kapıldı

      İKİNCİ BÖLÜM

      Reece, Kanyon’un Doğu Geçişi’nde durdu. Köprünün taştan tırabzanlarına tutunarak sarp kayalıklara dehşetle baktı. Zor nefes alıyordu. Az önce gördüklerine hala inanamıyordu: Kader Kılıcı, bir kayaya yerleşik, ucu dibe doğru döne döne düşüyor karanlıkta kayboluyordu.

      Parçalanma sesini duymayı, ayaklarının altında bir sarsıntı oluşmasını bekledi durdu fakat bu ses hayret verici şekilde hiç gelmedi. Kanyon gerçekten dipsiz miydi? Konuşulanlar doğru muydu?

      En sonunda Reece tırabzanı bıraktı, parmak boğumları beyazlamıştı, nefesini verdikten sonra dönüp yoldaş Lejyon'a baktı. Hepsi; O'Connor, Elden, Conven, Indra, Serna ve Krog da orada durmuş dehşet içinde olana bakıyorlardı. Bu donmuş yerde, olan biteni anlayamadan öylece dikiliyorlardı. Kader Kılıcı, hepsinin çocukluklarından beri duydukları efsane, yer yüzündeki en önemli silah, kralların mülkü. Ve tabii Kalkan'ı yukarıda tutan tek şey.

      Ellerinden kayarak boşluğa terk edilmişti.

      Reece başarısız olduğunu hissetti. Sadece Thor'u değil tüm Halka'yı hayal kırıklığına uğratmış gibiydi. Neden buraya biraz daha önce gelememişlerdi? Sadece biraz önce burada olsa Kılıcı kurtarabilirdi.

      Reece dönüp Kanyon'un diğer ucuna İmparatorluk tarafına bakıp kendini hazırladı. Elde Kılıç yokken Kalkan'ın ineceğini, diğer tarafta duran tüm İmparatorluk askerlerinin aniden izdiham yaratarak Halka'ya geçmelerini bekledi. Fakat şaşırtıcı bir şey oldu: Reece bu sahneyi izlerken, hiç biri köprüden geçmeye yeltenmedi. Biri denedi ama başarılı olamadı.

      Bir şekilde Kalkan hala yukarıdaydı. Anlayamadı.

      "Çok saçma," dedi Reece diğerlerine. "Kılıç Halka'yı terk etti. Kalkan hala nasıl yukarıda olabilir?"

      "Kılıç Halka'yı terk etmedi," dedi O'Connor. "Henüz Halka'nın diğer tarafına geçmedi. Doğrudan aşağıya düştü. İki dünya arasına sıkıştı."

      "O zaman Kılıç ne burada ne oradaysa Kalkan'a ne olacak?" diye sordu Elden.

      Hepsi merak içinde birbirine baktı. Kimse cevabı bilmiyordu, bu keşfedilmemiş bir alandı.

      "Öyle çekip gidemeyiz," dedi Reece. "Halka, Kılıç bizim tarafımızdaysa güvende ama aşağıda ne olacağını bilmiyoruz."

      "Elimizde tutmadığımız sürece, diğer tarafa ulaşıp ulaşmayacağından emin olamayız," diye ekledi Elden, hemfikir olarak.

      "Bunu şansa bırakamayız," dedi Reece. "Halka'nın kaderi buna bağlı. Ellerimiz boş, başarısız dönemeyiz."

      Reece döndü ve kararlı bir ifadeyle diğerlerine baktı.

      "Onu geri almalıyız," diye sonuca vardı. "Başkası davranmadan."

      "Geri almak mı?" diye sordu Krog hayretle. "Aklını mı kaçırdın? Bunu tam olarak nasıl yapmayı planlıyorsun?"

      Reece dönüp Krog'a baktı, o da her zamanki gibi savunmaya geçerek bakışlarıyla cevap verdi. Krog, Reece'e giderek bela oluyordu, her seferinde emirlerini sorguluyor, her fırsatta gücüne meydan okumaya çalışıyordu. Reece sabrını kaybediyordu.

      "Yapacağız," diye ısrar etti Reece, "Kanyon'un dibine ineceğiz."

      Diğerleri soluklarını tuttu, Krog ellerini beline götürerek suratını ekşitti.

      "Delirmişsin," dedi. "Hiç kimse Kanyon'un dibine inmemiştir."

      "Kimse bir dip olup olmadığını bile bilmiyor," diyerek ekledi Serna. "Tek bildiğimiz Kılıcın buhar olduğu ve biz şu anda konuşurken bile aşağı inmeye devam ettiği."

      "Saçmalık," dedi Reece karşı çıkarak. "Her şeyin bir zemini vardır. Denizin bile."

      "Eğer, dibi varsa," diye çıkıştı Krog, "görüp, duyamayacağımız derinlikte olması ne işimize yarayacak? Oraya ulaşmamız günler hatta haftalar sürebilir."

      "Keyifle yürüyüş yapabileceğimiz bir parkur olmadığını da eklemeden geçemeyeceğim," dedi Serna. "Uçurumları görmediniz mi?"

      Reece döndü ve uçurumlara baktı, kanyonun bu kadim kaya duvarları, kısmen girdaplı sisin içinde gizlenmişti.Dikti ve yukarı uzanıyordu. Haklı olduklarını biliyordu, kolay olmayacaktı. Ancak başka şansları olmadığını da biliyordu.

      "Daha da beteri var," diye yakındı Reece. "Bu duvarlar sisin içinde kayboluyor. Dibe varsak bile, hiç geri gelemeyebiliriz."

      Hepsi ona hayretle baktı.

      "O zaman sen de bunu denemenin delilik olduğuna katılıyorsun," dedi Krog.

      "Delilik olduğuna katılıyorum," dedi Reece, sesinde hakimiyet ve kendine güven duyuluyordu. "Fakat delilik bizim dünyaya gelme amacımız. Bizler normal adamlar değiliz, bizler Halka'nın sade vatandaşları değiliz, bizler özel olarak yetiştik, bizler askeriz. Bizler savaşçıyız. Bizler Lejyon'un adamlarıyız. Bir yemin ettik, ant içtik. Bizler, bir görev safi zor veya tehlikeli  diye o görevden kaçınmayacağımıza, mücadeleden hayatlarımıza zarar verse de bir an bile dönmeyeceğimize ant içtik. Bu, bizi savaşçı yapar. Cesaretin temelinde bu yatar: imkansız olsa bile yapılması gereken doğru şey, onurlu şey bu olduğu için kendimizden bile büyük bir davanın peşine düşeriz. Ne de olsa, cesaret varılan başarıyla değil, buna girişimde bulunmayla ölçülür. Bu bizden büyüktür. Bu kim olduğumuzdur."

      Çok ağır bir sessizlik çöktü üzerlerine, rüzgar sert eserken diğerleri de söylenenleri tarttılar.

      Nihayet Indra öne çıktı.

      "Reece'e katılıyorum," dedi.

      "Ben de," diye ekledi Elden bir adım öne gelip.

      "Beni de sayın," diye ekledi O'Connor, Reece'in yanını tutarak.

      Conven sessizce Reece'in yanına yürüdü, kılıcının kabzasını tutuyordu; dönüp diğerlerine baktı. "Thorgrin için," dedi, "dünyanın sonuna giderim."

      Reece, Lejyon’dan bu güvenilir arkadaşlarını yanına almış olmaktan dolayı cesaretlenmişti, bu insanlar ona ailesi kadar yakındı, hayatlarını İmparatorluğun sonuna kadar giderek onunla beraber tehlikeye atmışlardı. Beşi orada durup iki yeni Lejyon üyesi Krog ve Serna’ya baktı, Reece onların katılıp katılmayacaklarını merak ediyordu. Fazladan insana ihtiyaçları olacaktı ama dönmekte özgürlerdi. İki kez sormayacaktı.

      Krog ve Serna orada dikilerek onlara bakıyorlardı, emin değillerdi.

      Indra “Ben bir kadınım,” dedi onlara, “daha önce dalganızı geçtiğiniz gibi. Yine de burada duruyorum,


Скачать книгу