Büyülü Gökyüzü . Морган Райс
Читать онлайн книгу.ederken, ışığın altında parıldıyordu; çıkardıkları kulakları sağır edici sesler savaş alanında yankılanıyordu ve iki ordu büyülenmiş gibi bu manzarayı izliyordu. İki muhteşem savaşçı birbirlerini açıklık alanda bir ileri bir geri gidiyor, ikisi de bir santim bile avantaj kazanamıyordu.
Thor kılıcı tekrar indirmek üzere kaldırdı, ama bu sefer Andronicus onu öne adım atıp göğsüne tekme atarak şaşırttı. Thor geriye uçup sırt üstü yere devrildi.
Andronicus öne atılıp baltayı yere indirdi. Thor yuvarlanarak yana kaçtı, ama yeteri kadar hızlı hareket edemdi; balta Thor’un kolunun üst kısmını sıyırdı ve biraz kan akacak kadar kesti. Thor çığlık attı, ama yine de döndü, kılıcını savurdu ve Andronicus’un baldırını kesti.
Andronicus sendeleyip bağırdı; Thor derhal ayağa kalktı ve ikisi de yaralı vaziyette birbirlerine baktı.
“Senden daha güçlüyüm, oğlum,” dedi Andronicus. “Pes et. Druid güçlerin bana işlemez. Artık sadece sana karşı ben varım, erkek erkeğe, kılıç kılıca kaldık. Bir savaşçı olarak da senden daha iyiyim. Bunu biliyorsun. Teslim olursan, seni öldürmem.”
Thor kaşlarını çattı.
“kimseye teslim olmam. Hele sana asla!”
Thor kendisini Gwendolyn’i, Andronicus’un ona yaptığı şeyi düşünmeye zorladı ve öfkesi şiddetlendi. Thor onun işini sonsuza dek bitirmeye ve o berbat yaratığı cehenneme geri yollamaya niyetliydi.
Thor son bir güçle, canhıraş bir savaş çığlığı attı. Kılıcını sağa ve sola indirdi, o kadar hızlı salladı ki zor zapt etti; Andronicus adım adım gerilerken bile her hamlesini engelledi. Bu şekilde savaşmaya devam ettiler; Andronicus oğlunun o kadar büyük bir gücü o kadar uzun süre sergilemesi karşısında şaşırmış gibiydi.
Thor Andronicus’un kolları yorulduğu anda istediği fırsatın karşısına çıktığını fark etti. Baltaya nişan alıp isabet ettirdi ve Andronicus’un elindeki baltayı düşürmeyi başardı. Andronicus şok içinde baltanın havada uçuşunu izledi. Thor hemen babasının göğsüne bir tekme atıp onu sırt üstü yere düşürdü.
Thor onun kalkmasına fırsat vermeden öne adım attı ve tek ayağını boğazına dayadı. Onu yere mıhladıktan sonra tepeden ona baktı.
Tüm savaş alanı Thor onun tepesinde dururken ve kılıcının ucunu boğazına dayamışken onlara bakıyordu.
Ağzından kanlar akan Andronicus sivri dişlerini göstererek gülümsedi.
“Bunu yapamazsın, oğlum. Bu, senin en zayıf yönün. Beni seviyorsun. Tıpkı benim sana karşı olan zaafım gibi. Seni asla öldüremem. Ne şimdi, ne de sonra. Tüm bu savaş boşa. Beni bırakacaksın. Çünkü ikimiz aynıyız.”
Thor ona bakarken, babasının etrafındaki insanlara yaşattığı acıları ver verdiği zararı düşündü. Onu öldürmemenin bedelinin ne olacağını düşündü. Merhametin bedelini düşündü. Bunun bedeli sırf Thorgrin için değil, sevdiği ve önemsediği herkes için çok büyüktü. Thor yanına bakınca, vatanını istila etmiş on binlerce İmparatorlu askeri gördü. Hepsi orada halkına saldırmaya hazır bir halde bekliyorlardı. Babası da onların lideriydi. Thor onu öldürmeyi vatanına borçluydu. Gwendolyn’e borçluydu. Ama en çok da kendisine borçluydu. Bu adam kan bağı yüzünden babası olabilirdi, ama o kadardı. Kelimenin başka bir anlamıyla babası değildi. Kan tek başına bir kişinin bir baba olmasını sağlamazdı.
Thor kılıcını ta havaya kaldırdı ve muazzam bir çığlıkla aşağı indirdi.
Gözlerini kapatıp açtı, ama kılıcının Andronicus’un başının hemen yanına, zemine saplandığını gördü. Thor kılıcı orada bırakıp geri çekildi.
Babası haklı çıkmıştı: Onu öldürememişti. Her şeye rağmen, savunmasız bir adamı öldürememişti.
Thor sırtını babasına çevirdi ve halkına, Gwendolyn’e döndü. Savaşı kazandığı belliydi; vermek istediği mesajı vermişti. Şimdi, Andronicus bir parça onura sahipse artık eve dönmekten başka bir seçenek bulamazdı.
“THORGRIN!” diye bağırdı Gwendolyn.
Thor arkasını döndü ve şok içinde Andronicus’un baltasının doğrudan kafasına doğru geldiğini gördü. Son anda eğildi ve balta başının üstünden uçup gitti.
Ama Andronicus yeteri kadar hızlıydı; derhal kendi etrafında dönüp savaş eldivenini elinin tersiyle Thor’un çenesine indirdi ve onu elleriyle dizlerinin üstüne düşürdü.
Thor kaburgalarında feci bir ezilme hissetti. Andronicus çizmesiyle karnına bir tekme atıp onu yana yuvarlamış, nefessiz bırakmıştı.
Thor elleriyle dizlerinin üstünde nefes nefese kalmıştı; ağzından kanlar damlıyordu, kaburgalarından müthiş bir acı hissediyordu ve ayağa kalkacak gücü toparlamaya çalışıyordu. Gözünün ucuyla Andronicus’un öne adım atıp gülümsediğini ve iki eliyle baltasını havaya kaldırdığını gördü. Thor onun baltayı doğrudan kafasını kesmek üzere nişan aldığını fark etmişti. Kan çanağına dönmüş gözleriyle Andronicus’un onun gibi merhametli davranmayacağını görebiliyordu.
“Bunu otuz sene önce yapmalıydım,” dedi Andronicus.
Tüyler ürpertici bir savaş çığlığıyla baltayı Thor’un çıplak boynuna savurdu.
Ama Thor henüz pes etmemişti; gücünü son kez toparlayarak hissettiği tüm acıya rağmen ayağa fırladı; babasına saldırıp onu kaburgalarından yakaladı ve sırt üstü yere itti.
Thor babasının üstüne düştü, debelenerek onu yerde tuttu ve çıplak elleriyle ona karşı koymaya hazırlandı. Savaş bir güreş karşılaşmasına dönüştü. Andronicus uzanıp Thor’un boğazını kavradı. Thor onun ne kadar güçlü olduğuna hayret etti. Boğulurken nefes alamadığını fark etti.
Çaresizlik içinde belindeki hançerini aradı. Bu kraliyet hançerini ona ölmeden önce Kral MacGil vermişti. Thor hızla nefessiz kalıyordu ve hançeri hemen bulamazsa öleceğini biliyordu.
Son nefesinde bulmayı başardı. Hançeri havaya kaldırdı ve iki eliyle Andronicus’un göğsüne indirdi.
Andronicus irkildi, nefes almaya çalıştı, gözleri bir ölüm bakışıyla yerinden çıkacakmış gibi oldu, ama doğrulup oğlunun boynunu sıkmaya devam etti.
Thor havasızlıktan gözünün önünde benekler uçuştuğunu görüyor ve güç kaybediyordu.
En sonunda, Andronicus ağır ağır ellerini gevşetti ve kolları iki yanına düştü. Gözleri yana kaydı ve hareketsiz kaldı.
Oracıkta donakaldı. Ölmüştü.
Thor babasının gevşek elini boynundan geçip nefes almaya çalıştı; kesik nefesler alıp öksürürken babasının cansız bedeninin üstünden yana kaydı.
Tüm bedeni sarsılıyordu. Babasını öldürmüştü. Bunu yapabileceğine hiç ihtimal vermemişti.
Etrafına bakınca iki ordunun savaşçılarının şok içinde ona baktıklarını gördü. Bedenine muazzam bir ılıklığın yayıldığını, adeta içinde inanılmaz bir değişimin gerçekleştiğini, sanki kötü bir yanını yok ettiğini hissetti. Kendisini değişmiş, hafiflemiş hissetti.
Derken, gökten gök gürültüsünü andıran bir ses duydu ve başını kaldırınca Andronicus’un cesedinin üstünde siyah renkli ufak