Tom Amca’nın Kulübesi. Гарриет Бичер-Стоу
Читать онлайн книгу.fikirler onu oldukça utandırıyordu; zira ilerledikçe sık sık durdu, sonra özlemle önce ona, sonra eve baktı ve sanki düşüncelerinde güven tazeledikten sonra onun ardından peşi sıra gitti. Birkaç dakika sonra Tom Amca’nın kulübesine geldiler ve Eliza durarak yavaşça pervaza vurdu.
Tom Amcalarda süren dua toplantısı ilahi söylenmesi yüzünden geç saatlere kadar sürmüştü; sonrasında Tom Amca birkaç uzun soloya kendini kaptırmıştı, sonuç olarak da şu an saat on iki ile bir arasında olsa da o ve değerli yardımcıları daha uyumamışlardı.
“Aman Tanrı’m! Bu ne?” dedi Chloe Teyze, fırlayıp aceleyle perdeyi açtı. “Bu Lizy değilse ne olayım! Üstünü giy, yaşlı adam, çabuk! Yaşlı Bruno da burada, dolanıp duruyor; neler oluyor! Ben kapıyı açmaya gidiyorum.”
Sözlerine uyarak kapıyı ardına kadar açtı ve Tom’un aceleyle yaktığı mum ışığı kaçağın bitkin yüzüne ve koyu, yabani gözlerine düştü.
“Tanrı seni korusun! Sana bakmaya korkuyorum, Lizy! Hastalandın mı, ne oldu sana?”
“Kaçıyorum Tom Amca ve Chloe Teyze, çocuğumu kaçırıyorum. Efendi onu sattı!”
Eliza Tom Amca’ya satıldığını ve çocuğunu kurtarmak için kaçacağını söylemeye gelir
“Onu sattı mı?” ellerini umutsuzlukla havaya kaldırarak ikisi de tekrarladılar.
“Evet, onu sattı!” dedi Eliza kısaca. “Bu gece hanımımın kapısının oradaki dolapta saklandım ve efendinin hanımıma Harry’mi sattığını söylediğini duydum ve seni de Tom Amca, ikinizi, bir tüccara; bu sabah atına atlayıp gidecekmiş ve bugün adam sizi alacakmış.”
Konuşma boyunca sanki rüyada gibi Tom ellerini kaldırmış ve gözleri kocaman olmuş bir şekilde kalakalmıştı. Yavaşça ve ağır ağır olanlara mana verdikçe, oturmaktan ziyade kendini eski koltuğa bıraktı ve kafasını dizlerine gömdü.
“Tanrı bize acısın!” dedi Chloe Teyze. “Ah! Hiç gerçekmiş gibi gelmiyor! Ne yaptı ki, Efendi onu satıyor?”
“Bir şey yapmadı, bu yüzden değil. Efendi satmak istemiyor ve hanımım her zaman iyidir. Onun bizi savunduğunu ve yalvardığını duydum ama ona faydasının olmadığını söyledi; bu adama borçlu olduğunu ve ona gücü yettiğini ve borcunu temizlemezse evini ve adamlarını satıp taşınmasıyla son bulacağını söyledi. Evet, onun ikisini satmakla her şeyi satmak arasında kaldığını söylediğini duydum, adam çok bastırıyormuş. Efendi üzgün olduğunu söyledi ama ah, hanımım, konuşmasını duymalıydın! Hristiyan ve melek değilse nedir. Onu öyle bıraktığım için kötü bir kızım ama buna zorunluyum. Kendisi bir ruhun dünyaya bedel olduğunu söyledi ve bu çocuğun da ruhu var. Eğer onu bıraksam, ne olacağını kim bilir? Bu yaptığım doğru olmalı ama doğru değilse, Tanrı beni affetsin zira bunu yapmak zorundayım!”
“Eh, yaşlı adam!” dedi Chloe Teyze “Neden sen de gitmiyorsun? Zencileri ağır işten ve açlıktan öldürdükleri nehrin kıyısına götürmelerini mi bekleyeceksin? Oraya gitmektense ölmeyi yeğlerim! Hâlâ zamanın var, Lizy’le git, istediğin zaman gelir gidersin. Hadi, acele et, ben de senin eşyalarını toparlayayım.”
Tom yavaşça başını kaldırdı, üzgünce ama sessizce çevresine bakındı ve şöyle dedi:
“Hayır, hayır, ben gitmiyorum. Eliza gitsin, bu onun hakkı! Hayır diyen ben olamam, ondan kalması beklenemez ama ne söylediğini duydun! Eğer ben ya da buradaki herkes satılıp her şey mahvolacaksa o zaman ben satılayım. Ben de herkes kadar buna katlanabilirim sanırım.” diye ekledi. Bu sırada hıçkırık ya da iç geçirme gibi bir şey geniş, kaba göğsünü sarsıcı bir şekilde salladı. “Efendi hep beni yerimde buldu, hep de bulacak. Hiçbir zaman güvenini boşa çıkarmadım, söylediklerime ters düşmedim ve hiç de yapmam. Bu yerin mahvolup her şeyin satılmasındansa tek başına giderim daha iyi. Efendi suçlu değil, Chloe ve o, sana da yoksullara da bakar.”
Burada küçük yün gibi kafalarla dolu kaba tekerlekli yatağa döndü ve âdeta çöktü. Sandalyenin arkasına dayandı ve iri elleriyle yüzünü kapadı. Ağır, boğuk ve yüksek sesli hıçkırıklar sandalyeyi salladı, kocaman yaşlar parmaklarından yere aktı. Beyefendi siz böyle gözyaşlarını ilk doğan oğlunuzu tabuta koyduğunuzda; siz hanım, böyle gözyaşlarını ölen bebeğinizin ağlamalarını duyduğunuzda dökersiniz. Zira beyefendi o bir adamdı ve siz de başka bir adamsınız. Siz hanım, ipek ve mücevherlerle donanmış olsanız da bir kadınsınız ve hayatın büyük sıkıntıları ve zorlu acıları arasında bir tek üzüntü duyarsınız!
“Şimdi de.” dedi Eliza, kapıda dururken, “Kocamı yalnızca bu öğleden sonra gördüm ve o zaman ne olacağını bilmiyordum. Onu son derece zorladılar ve bugün bana kaçacağını söyledi. Eğer olabilirse ona olanları söylemeye çalışın. Ona nasıl ve neden gittiğimi söyleyin; ona Kanada’yı bulmaya çalışacağımı söyleyin. Ona onu sevdiğimi söyleyin ve deyin ki onu bir daha görmezsem…” arkasını döndü ve bir an onlara sırtı dönük boğuk bir sesle ekledi, “Olabildiği kadar iyi olsun ve cennetin krallığında beni bulsun.”
“Bruno’yu da oraya çağırın.” diye ekledi. “Ona kapıyı kapatın, zavallı hayvan! Benimle gelmesin!”
Birkaç son söz ve gözyaşı, birkaç basit veda ve hayır duası derken kollarındaki şaşkın ve korkmuş çocuğuna sarılarak, sessizce süzülerek gitti.
VI
Keşif
Bay ve Bayan Shelby bir gece önceki uzun süren tartışmalarından sonra uykuya hemen dalamadılar ve sonuç olarak ertesi sabah da her zamankinden daha geç saatlere kadar uyudular.
“Eliza nerede bilmem.” dedi Bayan Shelby, çanı birkaç kere boş yere çalınca.
Bay Shelby boy aynasının önünde durmuş usturasını bileyliyordu ve sonra kapı açıldı, tıraş suyuyla zenci bir çocuk içeri girdi.
“Andy.” dedi hanımı. “Eliza’nın kapısına gidip üçtür onu çağırdığımı söyle. Zavallı şey!” diye içini çekerek ekledi.
Andy çok geçmeden döndü, gözleri şaşkınlıktan yuvalarından fırlamıştı.
“Tanrı’m, hanımım! Lizy’nin çekmecelerinin hepsi açık ve eşyaları her yana dağılmış; inanıyorum ki gitmiş!”
Gerçek aynı anda Bay Shelby ve karısının kafasına dank etti. Adam bağırarak:
“O zaman şüphelendi ve kaçtı!”
“Tanrı’ya şükürler olsun!” dedi Bayan Shelby. “Eminim yapmıştır.”
“Karıcığım, budala gibi konuşuyorsun! Eğer öyleyse, benim için gerçekten tuhaf olacak. Haley bu çocuğu satmaktaki tereddütümü gördü ve onu kurtarmak için hoş gördüğümü düşünecek. Onuruma dokunuyor!” Bay Shelby aceleyle odadan çıktı.
Büyük bir koşuşturma ve haykırma başladı, kapıların açılıp kapanması, değişik yerlerde değişik renklerdeki yüzlerin görünmesi çeyrek saat kadar sürdü. Meseleyi aydınlatabilecek tek bir kişi tamamen sessizdi ve o da baş aşçı Chloe Teyze’ydi. Sessizce ve neşeli yüzüne ağır bir bulut yerleşmişçesine, çevresindeki heyecanı duymamış ve görmemiş gibi kahvaltı bisküvitlerini yapmaya koyulmuştu.
Çok geçmeden bir düzine kadar genç afacan karga sürüsü veranda parmaklıklarına tünemiş, her biri garip efendiye kötü kaderini ilk haber verecek kişinin kendi olduğuna karar vermişti.
“Gerçekten çok kızacak,