Tom Amca’nın Kulübesi. Гарриет Бичер-Стоу
Читать онлайн книгу.olmuştu, büyük, dalgalanan bir miktarı takılarak bütün bir nehri doldurmuş ve neredeyse ta Kentucky kıyılarına kadar uzanmıştı.
Eliza bir anlığına durarak durumun olumsuz yanlarını düşündü, hemen her zamanki geminin hareketini engellediğini görmüştü ve sonra kıyıdaki küçük hana birkaç soru sormak üzere gitti.
Ocak üzerinde bir şeyler kaynatarak akşam yemeği hazırlığı ile meşgul bayan elinde bir çatalla durdu, Eliza’nın tatlı ve kederli sesi onu esir almıştı.
“Ne var?” diye sordu.
“İnsanları B.’ye götürecek bir gemi ya da tekne yok mu şimdi?” dedi.
“Hayır, kesinlikle!” dedi kadın. “Tekneler çalışmayı bıraktı.”
Eliza’nın umutsuzluğu ve hayal kırıklığı kadını etkiledi ve soruştururcasına şöyle dedi:
“Belli ki yola çıkmak istiyorsunuz. Birisi mi hasta? Çok endişeli görünüyorsunuz.”
“Tehlikede olan bir çocuğum var.” dedi Eliza. “Geçen geceye kadar duymamıştım ve bugün tekneye binme umuduyla bayağı bir yürüdüm.”
“Eh, şimdi bu şanssızlık.” dedi kadın, analık duyguları epey kabarmıştı. “Sizin için gerçekten endişelendim. Solomon!” pencereden arkadaki küçük bir binaya doğru bağırmıştı. Deri bir önlük takmış, elleri çok kirli bir adam kapıda belirdi.
“Diyorum ki, Sol.” dedi kadın. “Bu gece bizim adam varilleri taşımayacak mı?”
“Akla yatkın bir yol bulabilirse deneyeceğini söyledi.” dedi adam.
“Şuralarda bir adam var, uygun olursa bu akşam bir kamyonla yola çıkacak; bu gece akşam yemeği için burada olacak, siz oturup burada bekleyin. Bu ne tatlı bir çocuk.” diye ekledi kadın, ona biraz kek uzatarak.
Ama yorgunluktan tamamen tükenmiş olan çocuk ağlamaya başladı.
“Zavallı çocuk! Yürümeye alışkın değil ve ben de onu acele ettirdim.” dedi Eliza.
“Eh, o zaman onu bu odaya alın.” dedi kadın, içinde rahat bir yatağın olduğu küçük bir yatak odasının kapısını açtı. Eliza yorgun oğlanı üzerine koydu ve ta ki uykuya dalıncaya kadar ellerini kendi ellerinde tuttu. Ona göre dinlenmek yoktu. Onları takip edenin düşüncesi kemiklerinde bir ateş gibi onu zorladı ve onunla özgürlüğü arasında yatan kasvetli, çalkantılı sulara özlem duyan gözlerle baktı.
Onları takip edenlerin ne yaptığını görmek için şimdilik onu burada bırakmamız gerekiyor.
Bayan Shelby akşam yemeğinin masaya çabucak geleceğine söz verdiği hâlde, yakında görüleceği gibi daha önce sık sık da görüldüğü gibi, uzlaşmak için bir kişiden fazlası gerekir. Bundan dolayı emir Haley’nin duyacağı şekilde verilmiş ve Chloe Teyze’ye en az yarım düzine genç haberciyle taşınmış olduğu hâlde, o büyük adam edasıyla huysuz homurtular çıkartıp başını sallamış ve her faaliyeti alışılmadık şekilde sükûnetle ve ayrıntılı biçimde ele almıştı.
Bir sebepten, hanımın genelde gecikmelerden kaynaklanan bilhassa gücenmeyeceğine dair hizmetkârlar arasında izlenim hüküm sürmekteydi ve işlerin akışını geciktirmek için durmadan kazaların olması harikaydı. Şansı yaver gitmeyen birisi sosu bozunca, büyük bir dikkat ve ciddiyetle sosun tekrar yapılması gerekti. Chloe Teyze büyük bir dikkatle takip ederek izliyor ve sosu karıştırıyordu, acele etmesi için yapılan tüm tekliflere kısaca “Birisini yakalamaya yardım etmek için çiğ sosu masaya koyamayacağını.” söylüyordu. Birisi elindeki suyla yuvarlandı ve kaynaktan gidip su alması gerekti; diğeri olaylar zinciriyle yağı acele ettirdi ve zaman zaman mutfağa kıkırdayarak getirilen haberler vardı “Efendi Haley çok huzursuz ve hiçbir şekilde sandalyesinde oturamıyor ama sarmaşıkların orada ve verandada yürüyüp duruyor.”
“Ona oh olsun!” dedi Chloe Teyze öfkeyle. “Eğer bugünlerde kendine çekidüzen vermezse tedirgin olur tabii. Onu Tanrı’ya ısmarlayınca, nasıl göründüğüne bak!”
“Çok canı sıkılacak ve hak etti.” dedi küçük Jake.
“O bunu hak ediyor!” dedi Chloe Teyze zalimce. “Çok ama çok kalp kırdı, size bunu söyleyeyim!” dedi, ellerinde bir çatalı kaldırmış durarak. “Efendi George’un Vahiy’de okuduğu gibi ruhlar mihrabın altına çağrılıyor! Birbirlerinden intikam almak için Tanrı’ya yapılan çağrı! Çok geçmeden Tanrı bunları duyacak, evet duyacaktır!”
Mutfakta çok saygı gösterilen Chloe Teyze ağzı açık dinlendi ve akşam yemeği büyük oranda gönderildiği için bütün bir mutfağın onunla dedikodu yapmak ve görüşlerini dinlemek için vakti vardı.
“Kendileri sonsuza dek yanacaklar kuşkusuz, değil mi?” dedi Andy.
“Eminim bunu gördüğüme sevinirdim.” dedi küçük Jake.
“Çocuklar!” dedi, ses, hepsinin sıçramasına sebep oldu. İçeri giren Tom Amca’ydı ve kapıda konuşmayı dinlemek için durdu.
“Çocuklar!” dedi. “Korkarım ne dediğinizi bilmiyorsunuz. Sonsuza dek korkunç bir söz, çocuklar; düşünmesi bile kötü. Bunu hiçbir insanoğlu için dilemeyin.”
“Kimseye dilemeyiz, ruhları güdenler hariç.” dedi Andy. “Kimse onlara dilemezlik edemez, onlar son derece kötüler.”
“Doğa da onlar için ağlamıyor mudur?” dedi Chloe Teyze. “Onlar anasının göğsünden meme emen çocuğu çekip satmıyorlar mı ve çocuklar ağlayıp eteklerine yapışıyor, onları çekip satmıyorlar mı? Karı kocayı birbirinden çekip ayırmıyorlar mı?” dedi Chloe Teyze, ağlamaya başladı. “Bu onların içindeki yaşamı almıyor mu? Bütün bunlara bir şey hissetmezler, yiyip içip sigaralarını tüttürmüyorlar mı ve acayip bir şekilde boş vermiyorlar mı? Tanrı’m, eğer şeytan onları almazsa ne işe yarar?” Chloe Teyze ekose desenli önlüğüyle yüzünü kapattı ve tüm içtenliğiyle hıçkırmaya başladı.
“Sizi kullananlar için dua edin der iyi kitap.” dedi Tom.
“Onlara dua etmek!” dedi Chloe Teyze. “Tanrı’m bu çok acımasız! Onlara dua edemem.”
“Bu doğa, Chloe ve doğa güçlüdür.” dedi Tom. “Ama Tanrı’nın lütfu daha güçlüdür; bunun yanında, böyle yaptığı için bu zavallı yaratığın ruhunun ne kadar berbat bir durumda olduğunu düşün, onun gibi olmadığın için Tanrı’ya şükretmelisin, Chloe. Eminim ki bu zavallı yaratığın yanıtlayacağı sorulara sahip olmaktansa on bin kez daha satılmayı yeğlerim.”
“Ben de öyle yapardım, hem de yığınla.” dedi Jake. “Tanrı’m, onu yakalamasa mıydık, Andy?”
Andy omuzlarını silkti ve onaylayan bir ıslık çalıverdi.
“Efendinin bu sabah düşündüğü gibi gitmediğine memnunum.” dedi Tom. “Bu beni satılmaktan daha çok üzerdi. Bu onun için belki doğal olurdu ama benim için zor olurdu, onu bebekliğinden beri tanıdığım için ama efendiyi gördüm ve Tanrı’nın isteğiyle şimdi uzlaşmışım gibi hissetmeye başladım. Efendi başka türlü yapamadı, doğrusunu yaptı ama korkarım ben gidince işler sarpa saracak gibi geliyor. Efendinin benim yaptığım gibi, her yere burnunu sokması, her şeye yetişmesi beklenemez. Oğlanlar iyi niyetli ama çok dikkatsizler. Bu beni telaşlandırıyor.”
Burada zil çaldı ve Tom salona çağrıldı.
“Tom.” dedi efendisi nezaketle. “Bu beyefendiye istediği zaman seni yerinde bulamazsa kaybedeceğim bin dolarlık kefalet verdiğimi bilmeni isterim; bugün başka işlerini halletmek