Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс

Читать онлайн книгу.

Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс


Скачать книгу
Trent, sevgili Bayan Quilp’ciğim, dedi. Uzun yol yürüdüğü için bir bardak şarapla bir bisküvi getir, sevgilim. Ben bir mektup yazıncaya kadar o da senin yanında oturacak, ruhum.

      Bn. Quilp bu alışılmamış nezaketin nedenini anlamak için titreyerek eşinin yüzüne baktı, sonra da kocasının peşinden öbür odaya gitti.

      Quilp:

      – Sözlerimi iyi dinle, diye fısıldadı. Dedesi hakkında, neler yaptıkları, nasıl yaşadıkları, adamın ona neler anlattığı hakkında kızın ağzından bir şeyler almaya bak. Bunları öğrenmek istememin birtakım nedenleri var. Siz kadınlar birbirinize daha iyi açılırsınız. Sonra, senin de yumuşak, tatlı bir havan var, kız bundan hoşlanır sanıyorum. İşitiyor musun?

      – Evet, Quilp.

      – Öyleyse hadi git. Ne o, ne var?

      Karısı yalvaran bir sesle:

      – Quilp’ciğim, dedi. Ben bu kızı pek sevdim. Benim onu aldatmama ihtiyaç kalmadan sen işini hâlledebilseydin.

      Cüce pek kaba bir küfür savurarak, itaatsiz karısını cezalandırmasına yarayacak bir silah arıyormuş gibi bakındı. İtaatli küçük kadın kocasına, telaşla, kızmamasını söyledi, kendisinden istediklerini yapacağına söz verdi.

      Quilp, kadının kolunu tutup çimdikleyerek:

      – İşittin mi? dedi. Kendini onun sırlarına sokacaksın. Sen bunu becerirsin, biliyorum. Unutma, ben de dinleyeceğim. Yeteri kadar kurnaz davranmazsan, kapıyı tıklatacağım, fazla tıklatmak zorunda kalırsam Tanrı seni korusun! Hadi git!

      Bn. Quilp emre uyarak dışarı çıktı. O sevgili kocası da, yarı açık kapının arkasına gizlenip kulağını iyice kapıya yaklaştırarak, büyük bir ustalıkla, dikkatle dinlemeye koyuldu.

      Zavallı Bn. Quilp söze nasıl başlayacağını, ne çeşit sorular sorması gerektiğini düşünüyordu. Kapı pek hızlı hızlı tıkırdatılınca da kadıncağız artık düşünmeyi bırakıp işe koyuldu, sesi öbür yandan duyuldu.

      – Sen son zamanlarda Bay Quilp’e ne kadar sık gelip gitmeye başladın böyle, yavrucağızım?

      Nell, saf saf:

      – Bunu dedeme de söyledim, dedi. Tam yüz kere gelip gittim.

      – Peki, deden buna ne dedi?

      – Sadece içini çekip başını önüne eğdi, öyle tasalı, öyle perişan bir hâldeydi ki onu bu hâlde görseydiniz mutlaka ağlardınız; sizin de elinizden başka bir şey gelmezdi, biliyorum. Aman, bu kapı nasıl da tıkırdıyor böyle!

      Bn. Quilp kapıya doğru kaygılı kaygılı bir göz atarak:

      – Sık sık tıkırdar, dedi. Senin deden eskiden bu kadar perişan değildi sanırım.

      Çocuk hararetle:

      – Yo, hayır! dedi. Öyle değişikti ki! Bir zamanlar öylesine mutluyduk ki, dedem de öylesine neşeli, memnundu ki! O zamandan beri ne kadar kötü bir değişikliğe uğradık, bilemezsiniz.

      Bn. Quilp:

      – Senin böyle konuştuğunu duymak beni çok, çok üzdü, şekerim, dedi. Doğruyu söylüyordu.

      Çocuk kadını yanağından öperek:

      – Teşekkür ederim, dedi. Siz her zaman bana karşı iyi davranıyorsunuz, sizinle konuşmak da zevk veriyor bana. Zavallı Kit’ten başka hiç kimseye dedemden söz açamıyorum. Yine de çok mutluyum. Belki daha da mutlu olmalıyım ama onun böylesine değiştiğini görünce ne kadar üzülüyorum, bilemezsiniz.

      Bn. Quilp:

      – Deden yine değişecektir, dedi. Eski hâline dönecektir.

      Çocuk:

      – Ah, inşallah! diye, gözleri yaşararak mırıldandı. Ne var ki çok oldu dedemin… Şu kapı kımıldar gibi geldi bana.

      Bn. Quilp hafifçe:

      – Rüzgârdandır, dedi. Dedenin değişmeye başlaması mı çok oldu?

      Çocuk:

      – Öyle düşünceli, tasalı olup uzun gecelerde vaktimizi nasıl geçirdiğimizi unutmaya başlayalı çok oldu, diye anlattı. Ateşin başına oturup ona kitap okurdum, o da oturup beni dinlerdi, okumam bitince de konuşmaya başlardık. Bana annemden söz açar, küçükken nasıl bana benzediğini, benim gibi konuştuğunu anlatırdı. Sonra da beni dizine oturtup annemin mezarında yatmadığını, gökyüzünün ötesinde hiçbir şeyin ölmediği, hiçbir şeyin yaşlanmadığı güzel bir ülkeye uçtuğunu anlatmaya çalışırdı… Bir zamanlar biz çok mutluyduk.

      Zavallı kadıncağız:

      – Nelly, Nelly, dedi. Senin gibi körpecik bir çocuğun böylesine tasalı olmasına dayanamıyorum. Ağlama ne olur!

      Nell:

      – Ben çok seyrek ağlarım, dedi. Yalnız, ben bunu çoktandır içimde saklıyorum; üstelik, pek de iyi değilim sanırım, çünkü yaşlar gözlerime toplanıyor, ben de tutamıyorum. Benden duyduklarınızı başkasına anlatmazsınız; bunu bildiğim için her şeyi açıklamakta bir sakınca görmüyorum.

      Bn. Quilp başını öbür yana çevirdi, hiçbir karşılık vermedi.

      Kız anlatıyordu:

      – O zamanlar biz sık sık tarlalarda, yeşil ağaçlar arasında gezerdik; gece de, eve dönünce, çok yorgun olduğumuziçin, evimizi daha çok sever, yuvamızın ne mutlu bir yer olduğunu söyleyip dururduk. Ortalık karanlık, kasvetliyse de: “Bunun bizim için ne önemi var! diye düşünürdük, çünkü bu hava son gezintimizi daha büyük bir zevkle hatırlamamıza, ileride yapacağımız gezintiyi sabırsızlıkla beklememize yarardı. Artık bu gezintileri hiç yapmıyoruz, oturduğumuz yer de aynı ev ama eskisinden daha karanlık, daha kasvetli. Gerçekten öyle.

      Kız bu sözlerden sonra sustu, kapı da bir hayli tıkırdadığı hâlde Bn. Quilp de bir şey demedi.

      Çocuk, ciddi ciddi:

      – Ama sakın dedemin bana eskisinden daha az sevgi gösterdiğini düşünmeyin, dedi. Beni her gün daha çok seviyor sanıyorum, her gün öncekinden biraz daha iyi, daha şefkatli davranıyor. Bana ne kadar düşkün bilemezsiniz.

      Bn. Quilp:

      – Dedenin seni çok sevdiğine eminim, dedi.

      Nell:

      – Gerçekten de öyle, gerçekten de öyle! diye bağırdı. Benim onu sevdiğim kadar o da beni seviyor. Yalnız, en büyük değişikliği size daha anlatmadım. Bunu bir daha kimseye fıslamayın sakın. Dedemin gündüzleri koltuğunda uyuklamaktan başka uykusu, dinlenmesi yok; çünkü her gece, aşağı yukarı bütün gece evden uzakta oluyor.

      – Nelly!

      Çocuk parmağını dudağına götürüp çevresine bakınarak:

      – Şşşt! yaptı. Sabahları eve geldiği zaman da, onu ben içeri alıyorum. Dün gece çok geç kaldı, ortalık adamakıllı aydınlanmıştı. Yüzü ölü gibi solgundu, gözlerine kan oturmuştu, yürürken de bacakları titriyordu. Dönüp yatağıma yattıktan sonra da inildediğini duydum. Kalkıp yanına koştum. Benim içeri girdiğimi önce fark etmedi, bu hayata artık dayanamayacağını, çocuk olmasa seve seve öleceğini mırıldanıyordu. Ne yapacağım ben? Ah, ben ne yapacağım?

      Çocuğun kalbindeki çeşmeler açılmıştı. Üzüntülerin, kaygıların ağırlığıyla ezilen yavrucak, kısa hikâyesinin anlayışla,sevgiyle karşılanmasından da güç alarak, yüzünü çaresiz dostunun bağrına bastırıp sel gibi gözyaşı dökmeye başladı.

      Biraz


Скачать книгу