Cengiz Han'ı Aramak. Анонимный автор
Читать онлайн книгу.ve gününe hâkim bakış açısı ile eserini kaleme almıştır. Mekân tasvirleri oldukça başarılıdır. Kahramanlık, ölüm, kadın, intikam, yok edilen bilgi gibi izlekler okuyucunun ilgisine göre takip edilecek yolları gösterir. Her okuyucu kendi izleğinin peşine takılarak romandan çıkarımda bulunabilir.
A. Hakan Bayrakçı romanı Bozkırın Oğlu Cengiz Han’ın Önsöz’ünde “Tarihin bir dili vardır. Konuşur, anlatır…” der. Bu konuşmadan ise herkes anladığı kadarını alır, işler ve yeri geldiğinde bir sanat eserine dönüştürür. Tıpkı tarih, tarihi yazana göre şekilleniyorsa edebiyat da yazarına göre şekil ve duruş sergiler. Tarihçinin zihninde şekillenen, sanatkarın kaleminde canlanır ve okuyucunun gözünde ve zihninde yeniden yaratılır. Diğerlerinde olduğu gibi burada da Cengiz Han’ın tabiat ile, açlık ile, sürgün ve esaret ile sınanması anlatılır. Neticede bu sınaklardan geçerek hem alması gereken “intikamları” almış hem de büyük bir devlet kurmuştur. Koyduğu yasalar ile de bozkırda dağınık vaziyette yaşayan Moğol halklarını bir araya getirmiş ve büyük bir devlet kurmuştur.
Moğollar için bu köklü değişim oldukça kanlı olsa da geniş coğrafyalarda fetihlere yol açmıştır. Cengiz Han, en büyük, en kanlı mücadelesini, dostu, kan kardeşi Camuha’ya karşı vermiştir. Yazar Bayrakçı onu güçlü fiziğinin yanı sıra sarsılmaz iradesiyle de betimlemiştir. Sabır ve tahammül seviyesini de çok yükseklerde göstermekten çekinmemiştir.
İpek Bayrakçı’nın ifadesiyle “… Doğumundan ölümüne neredeyse sekiz asır geçmesine rağmen hala dünyanın dilindedir. Cengiz Han, ardından nesiller boyunca aktarılacak bir destan bıraktı.” Romanda bu sürekliliği gösteren ve yazarın kaleminden çıkan şu satırlar önemlidir: “… Dokuz tuğlu mavi sancağımızı her yöne dikeceğiz! … yıllar yılı dilden dile anlatılıp masallaşacağız…”
Okay Tiryakioğlu’nun Cengiz Han Rüzgâr ve Ateş İmparatorluğu da tarihi kaynaklara uygun, tarihsel gerçekleri aksettiren bir romandır. Diğerlerinden farklı olarak eserde “tarihi akışın yanında bilginlerin söylediği sözlere ve şiirlere yer verilmesi” farklı bir hava katmıştır. Kahramanların veciz sözleri de bir “nasihatname”den alınmış hissi uyandırır. Semiha Burhanlı’nın ifadesiyle “… Yazar, eserinde Moğol Devleti’nin kuruluşunu ve zirve noktasına nasıl geldiğini anlatmış; kahramanların olaylar karşısında ruhsal durumları hakkında bilgiler vermiştir. Aşkı, arkadaşlığı, savaşı, gücü, ihaneti, kahramanlığı, zaferi romanın kurgusuna işleyen yazar, bütün duyguları bir arada vermiştir.”
Eserde Cengiz Han, hayatı boyunca bünyesinde topladığı liderlik vasfı ve kazanma arzusu ile birçok savaştan galib çıkmış, büyük bir devlet kurmuştur. Eserin başından sonuna kadar Timuçin’in “Cengiz Han” ilan edilene kadar hedeflerine ulaşmak için karşısına çıkan bütün engelleri nasıl aştığı anlatılmıştır. Yine Bur-hanlı’nın yazdıklarına göre; “… Aşk ve savaşın bir arada olduğu romanda, Cengiz Han savaşta galip gelse de aşkta istediği başarıyı elde edememiştir. Rüyalarının kadını olan Umay’ı gerçek hayatta bulamamış ancak onu arayıp bulacağına inanmıştır.”
Tarihi kaynaklarda kişiler pek canlı anlatılmazlar. Edebi eserlerde ise tarihi olayların gelişimi ele alınan kişiler veya karakterlerin davranışlarına göre şekillenir. Dolayısıyla yapısal düzlemin yanı sıra olayları başından geçiren kişiler ve karakterler büyük önem arz eder. Coşkun Mutlu’nun Bozkırın Hükümdarı romanında henüz başlıktan da anlaşılabileceği gibi hem “bozkır” hem de “hükümdar” eşit düzlemdedir. Yani “mekân” ve “kişi” aynı öneme sahiptir. Roman okuyucuları onun zor yaşam koşulları içindeki mücadele kararlılığını ve insanları yaşama karşı dürüst olmaya ve güdülemeye götüren alt mesajları da bulabilirler. Damla Nur Akkirpi’nin de belirttiği gibi; “Her ne şartta olursa olsun, etrafında dostun da düşmanın da olsun birey olmak, birlik olmak için çabalamaktan, inandığı değerlerden kopmadan ve unutturmadan yaşamak, asla vaz geçmemek.”
Rıdvan Ganioğlu’nun Cengiz Han-Ben Tanrının Size Yolladığı Cezayım romanı da Gökçenur Bilge Muğlu’nun ifadesiyle “… Savaş karşıtlığı, adalet, kanun, eşitlik, ceza, insanlık hakları daha iyi bir dünya hayali üzerine kurulmuş” bir edebi eserdir. Her şeyin ve herkesin adalet karşısında “eşit” olduğundan hareketle tarihi olayların bile “adalet terazisinde” tartılması gerektiği fikri romanın satır aralarına yerleştirilmiş mesajlardan biri durumundadır. “Kötü”nün hep kötü kalacağı ve asla değişmeyeceği fikri de yazarın kaleminden satır aralarına sindirilmiş görünmektedir. Timuçin roman boyunca “kötüleri” ve “hainleri” cezalandırıcı olarak karakterize ediliyor. Gökçenur Bilge Muğlu’nun ifadesiyle; “… o, hiçbir zaman adaletsizliğe düşmez, kibirlenmez.” Eserde böyle bir Timuçin’in ilerleyen aşamalarda Cengiz Han’ın efsanevi hayatındaki bulutları da görmek mümkündür.
Tarihin sararmış sayfalarında yerini alan Cengiz Han’ın günümüz dünyasında farklı bir görünüşü eserde yerini alıyor. Bu modern Cengiz Han insan kaynaklı bütün kötülüklere son verilmesi için uğraşıyor. Bunun için kendi yasalarını kurar ve mucizevi bir nesne aracılığıyla sağlar. Muğlu’nun ifadesiyle “… dünyaya huzur ve sükûnet getirir. Açlık, savaş, hastalık, rüşvet, uyuşturucu ticareti, eşitsizlik, sömürgecilik, silah tüccarlığı, köle ticareti, dil asimilasyonu, misyonerlik, teknoloji kirliliği, nükleer silah, ucuz işgücü, iç savaş, yolsuzluk, politikacılar, hırsızlık, şehir hayatı, darbe, faiz, ırkçılık, gelir uçurumu, modern kölelik, betonlaşma, mülteci problemini çözer.” Dünya tek bir devlet haline getirir. Dünyaya gelecek bir cezalandırıcı sayesinde kurulacak adil bir düzende kötülükler son bulacak ve insanlar nefes alacaktır. Bu açıdan bakıldığında romanın diğerlerinden ayrılarak “ütopik” bir esere döndüğünü söylemek mümkündür.
Mehmet Kemal Erdoğan’ın Cengiz Han romanında yine bu büyük liderin hayatı anlatılıyor ve yaşanan olaylar okuyucuyu zaman zaman derinlemesine düşünmeye sevk edecek nitelikte tasvirler yapılıyor. Romanda Timuçin ve eşi Borçu—romanda böyle geçiyor—arasında canlı diyaloglar okuyucuyu sarıp sarmalıyor ve kahramanın düşünce dünyasında gezintiye çıkarıyor. Onun ağzından dökülen şu cümleler Cengiz Han hakkında okuyucunun kafasında bir görünüm oluşturacaktır. Harzemşahları cezalandırdıktan sonra camideki Müslümanlara seslenen Cengiz Han şöyle diyor: “Çok fazla konuşmadım camideki Müslümanlara Borçu,” … “Onlara kısaca ne olduğumu söyledim. Yaşlı başlı, saçı sakalı ağarmış Müslümanlardı. Beni ciddi biçimde dinlediler. Hiç itiraz etmediler. Beni kabullendiklerini anladım. Onlara, ‘çok büyük günahlar işlediklerini, bu yüzden Tanrının beni onların başına bir gazap olarak gönderdiğini, Tanrının Gazabı olduğumu’ söyledim. Onlara söylediğim buydu. Ben, gerçekten ırklara, kabilelere, uluslara Tanrının Gazabı olarak gelmiştim. Bunu onlar hak etmişlerdi. Çok büyük günahlar işlemenin karşılığı olarak beni, Cengiz Han’ı göndermişti Gök Tengri. Yaptıklarımdan hiç pişman değilim. Ben, görevimi yerine getirdim diye düşünüyorum…” (Tanıtım Bülteninden)
Tarihi roman olan bu eserde tarihi kaynaklarda pek rastlanmayan bu tür diyaloglar okuyucuda yaşanmışlık hissi uyandırmasının yanında yazarın bakış açısını da ortaya koymaktadır. Yazar bu bakış açısıyla Müslüman Harzemşahların suçlu olduğunu onun gözünden vermeyi tercih etmiştir.
Mehmet Samih Fethi’nin romanı Cengiz Han biraz da mantık hatalarıyla dolu bir roman gibi. Başlığından da anlaşıldığı gibi eser, dünya tarihinin en tanınmış komutanlarından ve liderlerinden Cengiz Han’ın hayatını konu alıyor. Onur Hasdedeoğlu’nun