Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı. Анонимный автор
Читать онлайн книгу.– onam.
Qayga borsam yo‘ldosh, hamroh taftingiz,
Sizdan baxt topdim, siz nima topdingiz?
Mudom manglayimda iliq kaftingiz,
Tole’imdan yorug‘ peshonam, onam.
Yonimda o‘g‘lim deb tursangiz, ona,
Yashayman g‘amlardan g‘olib, mardona.
Kelsangiz yuksalar g‘arib ostona,
Ketsangiz mung‘ayar koshonam, onam.
Ko‘rdim dunyo yetti mo‘jizasini,
Topmadim qalampirmunchoq isini.
Ko‘zlarimga suray bosgan izini,
Jannat bog‘laridan nishonam, onam!
ANAM
Ay gibi karşımda pervanem, anam,
Güneş gibi şefkatte yegânem, anam.
Başıma altın taç, gönlüme teselli,
Gece gündüz dilimde şükrüm, anam.
Altının, gümüşün aslı taştan imiş,
Anasızın gözü hep yaş olur imiş.
Anası olan daima genç olur imiş,
Şefkat ummanında inci tanem, anam.
Nereye gitsem yol arkadaşımdır sıcaklığınız,
Sizde baht buldum, siz ne buldunuz?
Her zaman alnımda ılık eliniz,
Talihimden parlak alnım, anam.
Yanımda oğlum deyip dursanız, anam,
Yaşarım, gamlara galip, merdane.
Gelirseniz yücelir şu garip kapım,
Giderseniz kederlenir köşküm, anam.
Gördüm dünyanın yedi mucizesini,
Bulamadım karanfilin kokusunu
Gözlerime süreyim bastığın izini
Cennet bağlarından nişanem, anam!
II. BÖLÜM
BAĞIMSIZLIK DÖNEMİ ÖZBEK HİKÂYECİLİĞİ
AHMAD AZAM (1949-2014)
Yazar, eleştirmen, senaryocu, televizyon muhabiri Ahmad Azam, 1949 yılında Semerkant vilayeti Comboy ilçesindeki Ğazira köyünde doğdu. 1971’de Semerkant Devlet Üniversitesinin Özbek ve Tacik Filoloji Fakültesini bitirdi. Aynı yıl Alişîr Nevaî Müzesinde çalışmaya başladı. Sonra Gülistan dergisi, Özbekistan Edebiyatı ve Sanatı gazetesi, Sovyet Özbekistan’ı Sanatı dergisi ve Özbekistan Yazarlar Birliği’nde çalıştı. Ahmad Azam siyasi faaliyetler de yürüttü. Birlik Halk Hareketi eş başkanı, Erk Demokratik Partisinin genel sekreteri olarak hizmet etti. 1999-2004 yıllarında Âli Meclis’e milletvekili seçildi. Ahmad Azam, 1995 yılından itibaren Özbekistan adlı televizyon kanalında baş editör ve genel müdür olarak çalıştı. Ayrıca Özbektelefilm stüdyosunun genel müdürü görevini üstlendi. Azam, Özbekistan televizyon kanallarının yüzlerce program ve belgeselinin yapımcısıdır. En çok tanınan yapımları arasında Özlük, Halkın Gönlü, Dördüncü Hâkimiyet gibi çalışmaları yer alır.
Azam’ın Ayın Çemberi, Bu Günün Devamı, Askartoğ Taraflarında, Gölgesini Kaybeden Adam, Hâlâ Hayat Var adlı hikâye kitapları, Mas’ul Söz adlı edebi-tenkidi makaleler mecmuası, Kendisi Evlenmeyen Görücü, Rüya yahut Gülistana Sefer adlı romanları yayımlanmıştır.
YAZMAYA GÜCÜMÜN YETMEDİĞİ VATAN HAKKINDAKİ ŞİİRİM
Eskişehir’in14 eski bir evinde yaşıyorum.
Küçücük bir ev, yazdıklarımla ona sığamadan, yukarıya, balahaneye15 çıkıverdim. Pencereden yalnızca çatılar, çatılar arasından başını çıkaran ağaçlar ve zaman zaman uçarak geçen kuşlar görünüyor; güneş ışığı doğrudan yazdığım kâğıtlara düşüyor, gözlerimi kamaştırıyor. Gürültü yok, her taraf sakin, “Neyin eksik, istediğin gibi doya doya yazmaz mısın” diyorum kendi kendime.
Ancak gönlüm rahatsız, nedense bomboş; balahaneye çıkmış olsam da aşağıdaki gündelik işlerimden kurtulmuş değilim. Yaşam kaygıları sanki ateşten sıçrayan kıvılcımlar gibi gelip kâğıtlarımın üzerine düşüveriyor… yazdıklarımda küçük, önemsiz şeyler çok; yücelik yok.
Gökyüzü açık, güneşin her zamanki gibi parladığı bir gündü, pencereden bakıp bunları düşünerek oturuyordum, birden çatılar gözüme farklı göründü: hepsi birbirine sıkı sıkıya bağlı, omuz omuza vererek, aşağıda yaşayan ailelerin samimi veya küsmüş olduğuna bakmadan, anlaşarak yaslanıp, birleşerek güneşleniyorlar gibi geldi… sanki erken ilkbaharda güneşte bir yanına yatmış, oradan buradan arkadaşça sohbet eden, her kafadan ayrı ses çıkarmayan kardeşler gibi… Birbirinin bu dünyadaki varlığına, akranlarının azalmamasına sevinip, bu sevinçlerini paylaşıp oturan, hâlâ kuvvetli, hâlâ geniş omuzlu olan yaşlı adamlar gibi… Kısacası, birbirini görünce yüzleri parlayan insanlar gibi…
Ağaçlar da çatıların arasından boyunlarını uzatarak, rüzgârda eğilip büküldükçe birbirinin hal hatırını soruyormuş gibi göründü.
Yine birbirine güç ileten elektrik kablolarının çatı başlarını bir araya getirmesi… Geceleyin evlerin birinde ışık sönse hepsi karanlık içinde kalır; ışık gelse hep beraber onu paylaşırlar…
Şimdi hepsinin tepesinde parlayan tek güneş, yükseklerde mavi renkte parıldayan yegâne gökyüzü!
Çatıların gölgesi birbirine düşmez; onlar, gökyüzünü, güneşi birbirinden kıskanmaz, tarlarda yer kapmak için cıvıldayan serçelerin kıskançlıklarına ilgisizdirler. Güya çatılar uyum içinde, etraf sakin, endişelenecek daha büyük mesele bulunmadığı için sıkılmış serçelere küçük şeylerden endişelenmekten başka iş kalmamış gibi…
Yükseklerden geçen büyük kuşlar çatılara bekçi, gökyüzünün göğsüne resim çizen kırlangıçlar haberci…
Bu görüntü…
Ah! Anlatamam.
Bu oturduğum yerde, balahanem, kâğıtlarımla beraber kendim de bu görüntünün bir parçasıymışım; görüyorum, gördüğümü okuyorum: daha bu hepsi değil, gözümün önündeki görüntü tasavvuruma sığmayan çok büyük, sınırsız manzaranın yalnızca bir kısmı, bir parçası diye düşünüyorum.
Bu bir yaşam, ben de onun içinde yaşıyorum: bunlar olmasa ben olur muydum?!
Tuhaf bir duyguya kapıldım.
Ben bu manzaranın ortasında oturuyorum, şimdi balahanemin çatısına çıkıp dört yana baksam, her yerde bu manzaranın parçalarını görür, sınırı olmayan, parlak halının ortasında, renklerinden gözleri kamaşan, sınırsızlığından aklı şaşan karınca misali hayretler içinde kalarak dururdum. Gönlüm arzulara kapıldığı hâlde, keşke bunları yazabilseydim diye düşündüm. İçimdeki bu duyguları kâğıda aktarsam: yazdıklarımı okuyanlar da şu çatıları, ağaçları, gökyüzünü, güneşi ve bu olağanüstü manzaraya bakarak kıvanç duyan beni de görseler, okurken benim gibi sevinseler… Ee, şair değilim ki! Şair olsaydım! Ancak şairler gibi heyecanlandım. Heyecanımı yazmak
14
Eskişehir, Taşkent’te bir semtin adıdır.
15
Balahane, müstakil evlerde sonradan kurulan üst kat, ikinci kattır.