Üç Silahşörler. Александр Дюма
Читать онлайн книгу.bir eliyle arkadaşının elini tutarken ayağıyla sevgilisinin ayağına dokunabilirdi. Zor durumda kaldıklarında arkadaşlarının yardımına da koşardı ayrıca.
Peki ya Mösyö Bonacieux ne olacaktı? Dartanyan onu hiçbir şekilde düşünmemişti. Kendi kendine her neredeyse iyi olduğunu söylüyordu. Aşk duyguların en bencilidir.
Her ne kadar Dartanyan ev sahibini unutmuş görünse de değerli tuhafiyecinin başından geçenleri ileride öğreneceğiz.
Dartanyan, gelecekteki aşkını düşünüp yıldızlara gülümseyerek yürürken Aramis’in yaşadığı mahallede buluverdi kendini. Planchet’i yollama sebebini anlatmak üzere arkadaşını ziyaret etmek istedi. Eğer Planchet’in dediği gibi kendisini görmeye gelip de bulamadıysa bu durumu açıklaması gerekiyordu. En azından Dartanyan’ın kendi kendine söylediği şey buydu.
Bir de bunun tatlı Madam Bonacieux hakkında konuşmak için bir fırsat olduğunu düşünüyordu içten içe. İlk aşk söz konusu olduğunda sessiz kalmayı beklememek gerekir. Eğer bu ilk aşka eşlik eden neşe dışarı çıkmazsa insanı boğabilirdi.
İki saattir karanlık olan Paris gittikçe ıssızlaşıyordu. Saat on bir olmuştu ve hava güzeldi. Arkadaşının evinin yakınlarına gelen Dartanyan karşıda bir gölge gördü. Pelerine bürünmüş bu kişinin ilk bakışta erkek olduğunu düşündü. Ne var ki boyunun kısalığını, yürüyüşündeki tereddüdü ve adımlarındaki kararsızlığı fark edince gölgenin bir kadına ait olduğunu anladı. Ayrıca kadın, aradığı evi bilmiyormuşçasına etrafına bakınıyor, geri adım atıp tekrar dönüyordu. Dartanyan şaşırmıştı.
“Acaba ona yardım etmeli miyim?” diye düşündü. “Belli ki genç. Belki de güzel… Ah, evet! Bu saatte sokaklarda gezen bir kadın sevgilisini görmeye çıkmıştır. Eğer buluşmasını bozarsam iyi olmaz.”
Bu arada genç kadın evleri ve pencereleri sayarak yürümeye devam ediyordu. Bu iş ne uzundu ne de zor. Çünkü caddenin o kısmında sadece üç ev vardı ve iki pencere caddeye bakıyordu. Bunlardan biri Aramis’in paralelindeki eve, diğeri ise Aramis’in evine aitti.
“Kahretsin!” dedi Dartanyan kendi kendine ilahiyatçının yeğenini hatırlayarak. “Eğer bu kadın arkadaşımın evini arıyorsa çok tuhaf olur. Sanırım öyle yapıyor.” Dartanyan caddenin karanlık bir kısmına saklandı.
Genç kadın yürümeye devam etti. Hafif adımlarına eşlik eden tatlı öksürüğün bir işaret olduğunu düşündü Dartanyan.
Öksürüğüne cevap verilmiş olsa da olmasa da yolculuğu sona ermişti. Aramis’in penceresine kararlılıkla yaklaşıp üç kez vurdu.
“Her şey yolunda sevgili Aramis.” diye mırıldandı Dartanyan. “Ah, sevgili iki yüzlü, şimdi anlıyorum nasıl ilahiyat çalıştığını.”
Panjura vurulmasıyla beraber içerden ışık gelmeye başladı.
“Ah, ah…” dedi Delikanlı. “Kapıdan değil de pencereden hem de! Bu kesinlikle beklenen bir ziyaret. Pencere açılınca hanımefendi içeri girecek. Çok güzel!”
Dartanyan’ı şaşırtan şey pencerenin kapalı kalmaya devam etmesiydi. Işık da kaybolunca her yer yeniden karanlığa gömüldü.
Bu durumun uzun sürmeyeceğini düşünen Dartanyan dikkat kesilmeye devam etti.
Haklı çıkmıştı. Bir müddet sonra içerden iki vurma sesi geldi. Genç kadın buna tek bir vuruşla eşlik edince panjur açıldı.
Ne var ki ışık başka bir odaya geçmişti. Ancak Dartanyan’ın gözleri karanlığa alışkındı.
Ayrıca Gaskonluların gözlerinin kedi misali karanlıkta görebildiği iddia edilir.
Daha sonra Dartanyan kadının cebinden mendile sarılı beyaz bir nesne çıkardığını gördü. Karşısındaki kişiye bu nesneyi gösterdi.
Dartanyan derhâl Madam Bonacieux’un ayağının dibinde bulduğu mendili hatırladı. Bu mendil, Aramis’in üzerine bastığı mendile çok benziyordu.
“Bu mendil ne anlama geliyor olabilir?”
Dartanyan, Aramis’in yüzünü görememişti. Aramis diyoruz çünkü delikanlı bu diyaloğun taraflarından birinin arkadaşı olduğuna emindi. Merakı tedbirliliğine galip gelmişti. Mendilin konuşan iki kişiyi meşgul etmesinden istifade ederek saklandığı yerden çıkıp dikkatle duvarın köşesine koştu yıldırım misali. Buradan Aramis’in odasının içini görebiliyordu.
Yaklaşmasıyla beraber neredeyse bir hayret çığlığı koparacaktı. Gece ziyaretçisi ile konuşan Aramis değil de bir kadındı. Ne var ki hâlâ onları net bir şekilde görebiliyordu. İçerideki kadın da bir mendil çıkardı cebinden. İki mendili takas ettiler. Daha sonra aralarında bir müddet konuştular. Nihayet panjur kapandı. Dışarıdaki kadın geri döndü ve Dartanyan’ın dört adım kadar ötesinde pelerinin başlığını taktı. Ne var ki bu geç alınmış bir tedbirdi. Çünkü Dartanyan Madam Bonacieux’u çoktan tanımıştı.
Dartanyan, mendili gördüğü anda zaten bu kişinin Madam Bonacieux olmasından şüphelenmişti. Fakat kendisini Laporte’a haber salması için yollayan kadının bu saatte, ikinci kez kaçırılmayı göze almak pahasına Paris’in caddelerinde ne işi vardı?
Bu muhtemelen önemli bir olaydır. Peki yirmi beş yaşında bir kadın için ne önemli olabilir? Aşk.
Peki, acaba neden kendisini ve başka birini böylesine bir tehlikeye atmıştı? Kıskançlıktan yüreği kavrulan genç adam kendine bunu soruyordu.
Kadının nereye gittiğini anlamak için çok basit bir yöntem vardı: Onu takip etmek. Bu metot öylesine basitti delikanlı içgüdüsel bir şekilde harekete geçti.
Ne var ki duvardan ayrılan adamın arkadan gelen adımlarını işiten kadın çığlık atarak kaçtı.
Dartanyan onun peşinden koştu. Pelerine sarmalanmış bir kadını yakalamak çok zor olmadı. Üçüncü caddeye girdiğinde çoktan yetişmişti. Delikanlının elini omzuna koyduğu kadın yorgunluktan değil de korkudan diz çöktü. Boğuk bir sesle,
“İsterseniz beni öldürün. Bir şey öğrenemeyeceksiniz.”
Dartanyan kolunu beline doladığı neredeyse bayılmak üzere olan kadını kaldırdı. Ona güven verici sözler söylemeye başladı. Ne yazık ki bunların Madam Bonacieux için pek bir anlamı yoktu. Çünkü bu sözleri söyleyen bir kimse çok kötü şeyler yapabilirdi. Madam Bonacieux bu sesi tanıdığını düşünüp gözlerini açtı. Karşısındaki kişinin Dartanyan olduğunu görünce de bir sevinç çığlığı attı. “Ah bu sizsiniz, sizsiniz! Tanrı’ya şükür! Çok şükür!”
“Evet benim.” dedi Dartanyan. “Tanrı’nın sizi kollaması için gönderdiği kişi benim.”
“Beni bu niyetle mi takip ettiniz?” diye sordu genç kadın şuh bir gülümsemeyle. Şakacı tavrı yeniden etkisini göstermeye başlamıştı. Kendisine zarar vereceğini sandığı kişinin arkadaşı çıkması içindeki bütün korkuyu yok etmişti.
“Hayır!” dedi Dartanyan. “Hayır, bunu itiraf ediyorum. Beni sizin karşınıza tesadüf çıkardı. Arkadaşımın penceresine vuran bir kadın gördüm.”
“Arkadaşınız mı?”
“Şüphesiz, Aramis en iyi arkadaşlarımdan biridir.”
“Aramis mi? O kim?”
“Hadi, hadi… Aramis’i tanımadığınızı mı söyleyeceksiniz yani?”
“Bu adı ilk kez şimdi duyuyorum.”
“Peki o eve ilk