Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan. Анонимный автор
Читать онлайн книгу.birbirini tanıyan, birbirine güvenen, her konuda yardımlaşan insanlardan mürekkeptir. Bu toplumun ayırt edici özellikleri bütün bireylerinin aynı etnik kökene, aynı inanca, benzer ekonomik koşullara sahip olmaları ve kimsenin hatırlayamadığı kadar eski zamanlardan beri birlikte yaşamalarıdır. Hikâyenin ilerlemesiyle birlikte bu birlik önce bireysel olarak hareket eden Rus mültecilerle, daha sonra devlet müdahalesiyle bozulur. Romanın finalinde ise Sovyet hükümetince iskân edilen Ruslar ve toplumun öne çıkan bireylerinin ortadan kaldırılmasıyla Kızıltaş köyü, kendi kimliğini tamamen yitirir.
Romanda Kızıltaş köyünün yüksek toplumsal güveni, üç açıdan da kendini gösterir. Öncelikli olarak Kızıltaş Köyü, can ve mal güvenliğinin bir otoriteye ihtiyaç duyulmadan sağlanabildiği bir yerdir. Köyde devlete bağlı jandarma gibi bir kolluk gücüne rastlanmaz, hatta bunun bahsi bile geçmez. Köylüler birbirlerine karşı hukukî yollara başvurmazlar, sorunlar arabuluculukla ve karşılıklı tavizlerle çözülür. Güven ortamı o seviyeye gelmiştir ki köylüler kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla basit önlemlere bile gerek duymazlar; çoğu köyün aksine Kızıltaş’ta bireysel silahlanma yaygın değildir, köylüler güvenlik amacıyla köpek beslemezler hatta evlerinin ve ahırlarının kapılarını kilitlemezler.
Kızıltaş’taki toplumsal güven, ekonomik açıdan Fukuyama’nın deyimiyle sosyal kapitale dönüşmüştür. (Fukuyama, 1997) Köylüler, üretim zamanlarında birbirlerine yardım ederler. Alışverişlerinde birbirlerini tercih ederler. Bekir’in ineği Macit’i dölletmek için kendi köyünden bir boğa bulmak yerine Rum köyüne gitmesi, roman boyunca onun için büyük bir pişmanlık kaynağı olur. Romanın ilerleyen bölümlerinde Bekir bir ata ihtiyaç duyduğunda Çilingir ona kendi atını karşılıksız olarak verir. (Dağcı, 2018, s.364) Bu yardımlaşma ve güven ortamı, köylülerin endüstrileşme öncesi tarım toplumlarında sıkça yaşanan kuraklık, yağış fazlası gibi üretimi baltalayacak olumsuz doğa olaylarını daha az hasarla atlatmasını sağlamakta; böylece köylüler, zararlarını hızla telafi ederek üretimde geri kalmamaktadır. Yüksek güven, köylülerin herhangi bir finans kurumuna başvurmadan gerekli maddî sermayeyi edinmelerini, böylece ağır borç yükü altına girmemelerini sağlar. Gerek zararın telafi edilmesinde gerekse de yeni kaynakların bulunmasında Kızıltaş köyü, düşük toplumsal güvene sahip herhangi bir köyden çok daha avantajlıdır.
İdarî örgütlenme açısından da Kızıltaş, ideal bir yüksek güven toplumunun özelliklerini yansıtmaktadır. Romanda Kızıltaş’ta feodal bir yapıdan söz edilmez. Ağalık yahut senyörlük nizamının somut bir kalıntısına rastlayamayız. Bu açılardan köydeki yaşantı anarko-komünist ütopyalara benzese de Kızıltaşlılarda üretim araçlarında ve özel araçlarda bireysel mülkiyet anlayışı vardır. Üstelik köyde taassup boyutuna ulaşmamasına rağmen bireylerin ahlakî kararlarını etkileyen bir dinî inanç sistemi (İslam) ve güçlü bir aile yapısı mevcuttur. Bu iki unsur; aile kurumu ve dinî inanış, köydeki yüksek güven ortamının başlıca yapıtaşlarındandır. Bu durum, gelenekçilik ve ortak değerler üzerindeki uzlaşıyla da desteklenmektedir. Şu hâliyle köy, herhangi bir hizmetin sağlanması için bir devlet otoritesine ihtiyaç duymayan otonom bir toplumsal birimdir.
Roman, Kızıltaş köyünün konu edinilen yüksek güven ortamının bazı yabancı unsurların devreye girişiyle kademeli olarak yok oluşunu anlatır. Köylülerin Karl Marx’ı andırdığı için “Kala Mala” lakabını taktıkları Rus gezgin ve oğlu İvan’ın köye gelişi ile birlikte kadim düzenin bozuluşuna dair bazı emareler belirir. Bunlardan ilki, köye gelen yabancılara bakmak isteyen bir çocuğun damdan düşmesidir. Bu olayda Kala Mala ve İvan’ın sorumluluğu olmasa da ileride yaşanacaklar hakkında bir ipucu olur.
Kala Mala ve İvan, köydeki yüksek güven ortamından faydalanırlar. Bekir’in bu insanlara kalacak yer ve iş vermesi, ancak onun yetiştiği yüksek güven ortamında edindiği değerlerle mümkün olmuştur. Kala Mala ve İvan bu durumu erdemli bir davranış olarak görüp köyün değerlerini benimseme yoluna gitmezler. Aksine; çok farklı bir sosyal ortamdan gelen; etnik, dinî ve kültürel bakımdan Kızıltaşlılardan ayrılan bu ikili, Bekir’in kendilerine güvenini zayıflık olarak görür. Köydeki yüksek toplumsal güven ortamı en temel güvenlik önlemlerinin bile alınmamasına neden olmuş; böylelikle etik kaygıları olmayan hatta sosyopatik karakterdeki bu ikilinin kötücül eylemlerini rahatlıkla gerçekleştirebilmesinin önü açılmıştır. Öyleyse köydeki yüksek toplumsal güven ortamının, kendi yokoluşunun tohumlarını taşıdığı söylenebilir; zira başka insanlara kayıtsız bir biçimde güvenmek ancak bu insanlar da aynı toplumun parçası olduğu, aynı değerleri taşıdığı müddetçe mümkündür. Kala Mala ve İvan gibi yabancılar, toplumun değerlerinden uzak fırsatçılardır.
Yabancıların köydeki huzuru bozması ilkin mal güvenliğinin kaybolmasıyla başlar. Kala Mala, tecrübeli bir hırsızdır. Başlarda tam anlaşılamayan hırsızlıklar yol inşaatı gibi nedenlerle köye daha fazla yabancının gelmesiyle ayyuka çıkar. Köylüler kümeslerini kilitlemek, köpek beslemek gibi önlemler alırlar. Irz güvenliğinin bozulması ise ikinci büyük darbe olur. Bekir’in güvenerek evine aldığı ve her türlü kolaylığı sağladığı İvan, Bekir’in kızı Ayşe’ye tecavüz etmeye yeltenir. Son olaraksa köydeki can güvenliği yok olur. İvan, Ayşe’nin kocası Remzi’yi kaza süsü vererek öldürür.
Kala Mala ve İvan, yalnızca kendi davranışlarıyla köyün huzurunu bozmakla kalmazlar. Tıpkı bir avın yerini sürünün diğer üyeleriyle paylaşan yırtıcı hayvanlar gibi, İvan da köyün zenginliğini başka Ruslarla paylaşır. Köy, Rusların çoğunlukta olduğu, Rusların devletine bağlı, Rus karakteristiğinde bir yerleşim birimine dönüşür. Köyü güvenli ve zengin kalan bütün unsurlar yok olur. Bu açıdan roman, örtük bir istila romanıdır. Yabancılar gelir, sayısal çoğunluğu ele geçirir, yönetimi değiştirir, kendi değerlerini hâkim kılar ve son olarak toprağın asıl sahiplerini elimine ederler.
Yüksek güvenle etnik birlik arasında doğrudan ilişki vardır. Etnik çeşitlilik arttıkça, toplumsal güven düzeyi düşer. Öyle ki etnik açıdan çeşitli toplumda yaşayan bireylerin kendi etnik grubundan olan bireylere karşı güveni bile azalır. Dolayısıyla yoğun göç, bir toplumun güven seviyesini düşürmenin en etkili yollarından biridir. Profesör Putnam, bu durumu ABD’nin eyaletleri üzerinde yaptığı çalışmalarla ispatlamış; daha az göç alan ve etnik açıdan daha bütüncül bir yapı arz eden eyaletlerde toplumsal güvenin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. (Putnam, 2007) Sovyet rejimi, Kızıltaş köyündeki toplumsal güveni yok etmek için etnik yapıyı bozmuş, göçü bir silah olarak kullanmıştır.
Sovyet rejiminin Kızıltaş’taki toplumsal güven ortamını yok etmesinin kısa ve uzun vadeli olmak üzere iki ana sonucu vardır. Kısa vadede sonuç, Sovyetlerin lehine ve onların arzu ettiği gibidir. Köydeki gelenekçi yapı, Sovyet rejiminin bu köyde yerleşmesine elverişli değildir. Bu yapının bozulması, devrimin oturması için bir gerekliliktir. Üstelik işbirliği seviyesi oldukça yüksek olan bu toplum, asimilasyona kararlı bir biçimde direneceği için rejime karşı her daim bir tehdit olagelecektir. Bununla birlikte uzun vadede bu durum, Sovyetlerin aleyhine sonuçlanmıştır. İşbirliği yüksek, ahlaklı ve çalışkan toplumların yok edilip tarımsal üretim noktalarının aralarında güçlü bağlar olmayan, aidiyet duygusundan yoksun, çıkarcı kimselerce doldurulması ekonomik kaynakların kullanımında büyük bir verimsizliğe yol açmıştır. Bu durum, SSCB’nin devasa doğal kaynaklarına rağmen birçok kez kıtlıkla boğuşmasının, hayat standardının düşük olmasının başlıca nedenlerinden biridir. SSCB’nin geleneksel yapıyı yok etme ısrarı 1930’lu yıllarda Ukrayna’da yaşanan ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan büyük kıtlık, Holodomor,